ANALİZ

Yeni sistem “Ben ne dersem o” sistemidir


İktidar tarafından dayatılan ve MHP tarafından da desteklenen “Cumhurbaşkanlığı sistemini” inceledikçe ortaya çok ilginç ayrıntılar çıkıyor.
Daha önceki bir yazımda Erdoğan’ın “isterse” ömrünün sonuna kadar bu makamda kalabileceğini bunun anayasa metnine konduğunu yazmıştım.
MHP’nin “arkasındayız” dediği anayasa değişikliği taslağının 6’ncı maddesi Parlamento’nun Cumhurbaşkanı ve seçtiği bakanlar kurulunu denetleme yetkisini tamamen elinden alıyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi denetleme yetkisini “seçimlerde kullanılmak üzere” tamamen halka bırakıyor.
Önce taslaktaki maddeyi bir okuyalım;
Madde 6- 2709 sayılı Kanun’un 87. Maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 87- Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin göre ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek, kaldırmak, bütçe kesin hesap kanun tekliflerini görüşmek ve kabul etmek, para basılmasına ve savaş ilanına karar vermek, milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının beşte üç çoğunluğun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek ve anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmektir.
Madde bu haliyle masum gibi duruyor. Ancak gerekçesine baktığımızda “başkanlık dayatması” yapanların gerçek niyeti ortaya çıkıyor.
Şimdi de maddenin gerekçesini okuyalım;
Maddeyle öngörülen yeni hükümet sistemine uygun olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin görevleri yeniden düzenlenmektedir. Kuvvetler ayrılığı prensibine uygun olarak yasamanın yürütmeyi denetlemesi ile bakanlar kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermesi yasamanın görev ve yetkileri arasından çıkarılmaktadır. Öngörülen hükümet sisteminde yasama ve yürütme doğrudan halk tarafından seçilmekte her iki kuvvet de meşruiyetini halktan almakta ve yürütme ve yasama halka karşı sorumlu olmaktadır. Kuvvetler birbirinden ayrı, ancak, her iki kuvvetin de birleştiği konu halkın denetiminde halka hizmet etmeleridir.
Anayasanın mevcut 87’nci maddesinde Meclis’in Bakanlar Kurulu’nu denetlemek, kanun hükmünde kararname çıkarması için yetki vermesi görevleri var.
Bunların çıkarılması demek, Meclis’in hiçbir bakan hakkında denetleme yapamayacağı, gensoru ile görevden alamayacağı demektir.
Bu durumda cumhurbaşkanının kurduğu hükümet hiçbir engelle karşılaşmadan, sadece cumhurbaşkanına bağlı olarak çalışacak, cumhurbaşkanından başka kimseye karşı sorumlu olmayacaktır.
Hiçbir demokratik ülkede görülmeyen bu uygulama, parlamentonun yok sayılması anlamına gelir. Parlamento hesapta kanun çıkaracaktır ama bu kanunlar ancak cumhurbaşkanı isterse çıkarılabilir. Cumhurbaşkanı Meclis’ten kanun çıkarmak yerine tek başına “kararname” çıkararak ülkeyi yönetecektir.
Meclis sadece aceleye gerek olmayan kanunları, elbette yine cumhurbaşkanının arzuladığı biçimde çıkarabilecektir.
Maddeyi bu şekilde dayatanlar “Her iki taraf da seçildiğine göre denetleme yetkisi seçim sırasında halkta olacaktır” aldatmacası ile sığ popülizm yapmaktadır.
Açıkçası, bu madde başkanlık sisteminin aslında padişah yetkileriyle donatılmış “tek adam” rejiminden başka bir şey değildir. Bu sistemde parlamentonun işlevi yok edilmekte, sadece görüntü kurtarılmaktadır.

BAŞIMDAN GEÇENLER

Erdoğan konuşuyor danışmanlar tercüme ediyor


Çarşamba gecesi Habertürk’te Balçiçek İlter’in Karşıt Görüş programında konuktum. İlter Cumhurbaşkanının “Teröre karşı milli seferberlik ilan ediyorum” sözlerini sorunca “Bu psikolojik anlamda bir birlik çağrısı olabilir. Ancak seferberlik bizde savaşa hazırlık olarak bilinir. Acaba yeni bir döneme mi giriyoruz, bir savaş hazırlığı içinde miyiz” dedim.
Programa katılan AKP’liler çağrının tamamen birlik beraberlik için olduğunu vurguladılar ancak satır aralarında “seferberlik” tanımının farklı anlamlara da çekilebileceğini belirttiler.
Tam bu sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanlarından Mehmet Gücüm telefonla yayına bağlandı ve Erdoğan’ın sözlerini “tercüme” etti.
Şöyle dedi; “Bugün sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı milli seferberlik çağrısı hukuken bir çağrı değil. Anayasa’da bir seferberlik kanunumuz var. Bu kanuna göre Cumhurbaşkanı başkanlığında bakanlar kurulu toplanır, eğer koşulları varsa ülkenin tamamında ya da bir kısmında seferberlik ilan edilir. Tartışmayı bu bağlamda görmek doğru değil. Milli bir davranış olarak değerlendirmek lazım. Yanlış bir algı oluşturuluyor. Buna dikkat edilmesi gerektiğini düşündüğüm için bu açıklamayı yapma gereksinimi duydum.”
Gücüm bu açıklamayı Erdoğan’a sorarak mı yaptı yoksa kendi başına mı karar verdi bilemiyorum artık.
Ama her konuda çok açık konuşan bir Cumhurbaşkanının sözlerinin tercüme edilmesine de çok güldüm.

BUNU YAZMAK GEREK

Cumhurbaşkanı yüzde 50, Meclis yüzde 100 ile seçiliyor


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüzde 52 ile seçildiğini söyleyenler “halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı nasıl olur da sembolik görevler üstlenir, elbette her şeye karışacaktır” diyerek anayasa ve hukuk dışına çıkılmasını savunarak “fiili durum” dayattılar.
Bunu gidermek için de MHP’nin desteği ile Erdoğan’ı “tek adam” yapmak istiyorlar.
Erdoğan “tek adamlığa” taşımak için de Meclis’i işlevsiz hale getirmekte bir sakınca görmüyorlar. Bu nedenle hazırladıkları “Cumhurbaşkanlığı sistemi” ile Meclis’in denetim yetkisini elinden alıyorlar.
Ancak şu gerçeği göz ardı ediyorlar; Evet, Cumhurbaşkanı seçilmek için en az yüzde 50 oy almak gerekiyor. Buna karşı Meclis yüzde 100 ile seçiliyor. Eğer seçilmişler kutsanacaksa Meclis halkın tamamını temsil etmektedir. Cumhurbaşkanı olmak içinse yüzde 50 yetmektedir. Oysa siz ne yapıyorsunuz; yüzde 50 ile seçilen bir kişiyi yüzde 100 ile seçilenlerin tepesine hiçbir denetime tabi tutulamayacak biçimde yerleştiriyorsunuz.

ÜZÜLDÜM

Hüsnü Mahalli çıkmalı, Ayşenur Arslan konuşmalı


Ayşenur Arslan “susarak protesto ediyorum” diyerek Halk TV’deki “Medya Mahallesi” programından ayrıldığını açıkladı. Çarşamba geceleri yaptığı Maniki Dünya programı ise Hüsnü Mahalli tutuklu olduğu için kendiliğinden kalktı zaten.
Hüsnü Mahalli’nin sudan gerekçelerle, sırf iktidarı rahatsız ettiği için tutuklanması ne kadar vahimse Ayşenur Arslan’ın “susma hakkını” kullanması da o kadar vahimdir.
Arslan’ın protestosu umarım Hüsnü Mahalli’nin özgürlüğüne kavuşması ile sınırlı olacaktır. Aksi takdirde medyamız için çok büyük bir kayıp olacağı çok açıktır.
Hüsnü Mahalli özellikle Suriye ve Ortadoğu konusunda çok uzman bir gazeteci, yazar. Suriye asıllı bir Türkmen olan Mahalli özellikle son günlerde iktidarın ve trol yandaşlarının hedefindeydi. Bir linç kampanyasına tabi tutulan Mahalli sonunda sağlık durumuna bile bakılmaksızın hapishaneye konuldu. Mahalli bir anda “çağın dramı” gibi sunulan Halep’in yeniden Suriye devletinin eline geçmesine farklı açıdan bakıyor ve saklanan bazı gerçekleri kamuoyuna duyurmaya çalışıyordu.
Eli kanlı katillerin yıllardır işledikleri cinayetlerine, kafa kesmelerine, başa ateş etmelerine, yakmalarına sesini çıkarmayanlar bir anda dünyanın en vicdanlı en duygusal insanları kesiliverdiler.
Yanlış Suriye politikasının bölgeye getirdiği dramı tek yönlü görmek isteyenlere karşı “başka gerçekleri” de açıklamaya çalışıyordu oysa Hüsnü Mahalli.
Tahammül edemediler ve Hüsnü Mahalli’yi hapse atarak sevinç yumağı haline geldiler.
Bu kini, bu öfkeyi, bu şiddeti anlamak mümkün değil.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Kesici az konuşuyor ama konuşunca fena konuşuyor


Bütçe görüşmelerinin sonunda CHP adına konuşan İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’yi dinlediniz mi bilemiyorum.
Kesici nedense az konuşan bir milletvekili. Dün ekranda görünce hatırladım ki İlhan Kesici hâlâ milletvekili.
Ancak şunu da söylemeliyim ki İlhan Kesici belki az konuşuyor ama konuşunca da fena konuşuyor.
Yıllarca devletin önemli görevlerinde bulunan Kesici ekonomik konulara çok hakim. Bu nedenle konuşunca iktidarın halkı yanlış yönlendiren bütün söylem ve iddialarını çürütüyor.
Kesici dün de, tıpkı daha önceki bütçe konuşmalarında olduğu gibi iktidarın popülist bütün görüş ve söylemlerini yerle bir etti.
Dikkat ettim Kesici’nin konuşmasını AKP sıralarında oturanlar da büyük dikkatle izlediler. Kimbilir belki pek çoğu içinden “Adam doğru söylüyor” diye geçirmiştir. Çünkü karşı çıkabilecekler, “doğru değil” diyebilecekleri hiçbir şey yoktu Kesici’nin konuşmasında.
Dinlemediyseniz “internetten bulup dinleyin” derim, doğru söylenmeyen ne çok gerçeği açıkladığını göreceksiniz.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Seferberlikten Başbakanın haberi oldu mu?


Cumhurbaşkanı Erdoğan “teröre karşı milli seferberlik ilan ediyorum” dediği sırada Başbakan Binali Yıldırım CHP ve MHP Genel Başkanlarıyla toplantıdaydı. Üç lider teröre karşı alınması gereken önlemleri konuşuyordu.
Acaba Binali Yıldırım liderler zirvesini topladığı sırada Cumhurbaşkanının seferberlik çağrısı yapacağını biliyor muydu?
Gerçeği açıklamadığı için bilemeyiz tabii ama benim tahminim bilmediği yönünde. Çünkü biliyor olsa o toplantı sırasında muhalefet partisi genel başkanlarına “Birlik ve beraberliğimizi pekiştirmek için cumhurbaşkanımız da bir seferberlik çağrısı yapacak” derdi.
Demediğini şuradan anlıyorum; toplantı bittikten sonra üç lider birlikte poz verdiler ve kısa açıklamalarda bulundular. Bu açıklamalarda seferberlik sözü hiç geçmedi. Toplantının dağılmasından bir saat sonra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın sözlerini eleştirdi. Eğer durumu toplantıda öğrenmiş olsaydı çıkışta tepkisini dile getirirdi.

ŞAŞIRDIM

Akmerkez’de aidatlar dolar olarak alınıyormuş


Paramızın Amerikan doları karşısında hızla değer kaybetmesi üzerine saray “dolarını bozdur” kampanyası açmıştı. Bu kampanya ile halka “elinizdeki doları bozdurun ya altına ya Türk Lirası’na geçin” çağrısı yapılmıştı.
Erdoğan bununla da yetinmemiş AVM’lerde dolarla kiraya da karşı çıkmıştı. Çağrıya ne kadar AVM uydu bilmiyorum.
Ancak geçenlerde uğradığım İstanbul’un ilk ve en özellikli AVM’lerinden Akmerkez’de bırakın kiraları daire sahiplerinden alınan aidatların bile dolarla olduğunu şaşırarak öğrendim.
Kira iki kişi arasındaki sözleşmedir. Kiraya veren parasının karşılığını iyi almak ve korumak için döviz cinsinden ödeme isteyebilir.
Ancak aidat neden alınır? Binanın bakımı, onarımı ve bu amaçla istihdam edilen personelin maaşını ödemek için. İyi de bu harcamaların tamamı Türk Lirası ile yapılıyor. Hangi elektrikçi veya güvenlik görevlisi maaşını dolarla alıyor ki. O halde aidatlar neden dolarla?