İçe kapanmacı Trump seçildiği için mi, yoksa FED’in faiz artırımı yaklaştığından mı bilmiyorum, ama Amerikan doları diğer dövizlere karşı kısa sürede yüzde 5 yükseldi. Zaten dingildeyen Türk Lirası da dolar karşısında yüzde 10 değer kaybetti. Bu artış tamamen “sermaye hareketleriyle” ilgilidir. Başka sebep aranmasın. Türkiye’de dolar fiyatının artması kadar hükümetleri rahatsız eden bir başka iktisadi gösterge yoktur. Ne işsizliğin artması ne büyümenin yavaşlaması, siyasetçileri fazla telaşlandırmaz. Ama dolar alıp başını gitti mi, hükümet altındaki zemin kayıyormuş gibi panikler. Israrla sürdürülen bir yanlıştan dolayı kötü bir tablo ortaya çıkınca, bu kötü sonuç yapılan hatanın bedelidir anlamında “Allah’ın sopası yoktur” denir. Asaf Hoca’nın tabiriyle, “ekonomi”nin (tanrısının) sopası da dolardır. Hata da ısrar ettin mi, fırlar. Vurdu mu oturtur adamı.

FAİZCİLERE KONUŞMA FIRSATI ÇIKTI

Bir kez daha tekrar edeyim. Türk ekonomik inanç sisteminin en hatalı kabulü “TL’nin değerini yüksek tutmanın” ekonomi için iyi olduğu önermesidir. Eskiden bunun için hukuk yolları kullanılırdı. Döviz, eroin muamelesi görür, üstünde bulunan “satıcı değil, içiciyim” dese de kodesi boylardı. Özellikle 2003-2012 AKP iktidarı döneminde uygulanan “yüksek faiz-düşük kur” politikası sayesinde, enflasyon düşerken büyüme hızlanınca, AKP’nin akıl daneleri ve onların şakşakçı iktisatçıları “ekonomide mucize yaratıldı” havasına girdiler. Yüksek primli açık pozisyoncu banka prensleri de “finanse edildiği sürece cari açık tehlikeli değildir” diye üfürüp durdular. Merak etmeyin. Bugün de onların günüdür. Faizler yüksek tutulsaydı başımıza bunlar gelmezdi diye ahkâm keseceklerdir. Merkez, derhal faiz silahını çekip ( bir seferde yüzde 5 artırıp) dolardaki yükselişi durdurmalıdır diye reçete sunacaklardır.

ENFLASYONA SEBEP VERMEDİKÇE YÜKSEK KUR YARARLIDIR

Her ağzını açan “ekonomide yapısal reform” gerek diyor. Sonra da “verimliliği artırmak” veya “yüksek katma değerli mal üretmek” gibi çocukların bile ezberlediği önerilerde bulunuyor. Bunlar yapısal reform değildir. Türk ekonomisinde yapılacak ilk yapısal reform, döviz fiyatının kalıcı olarak, pahalılaşmasını sağlamaktır. Ancak bu suretle ekonomimiz, iç değil dış taleple “sürdürülebilir büyüme” ye geçebilir. Dövizin kalıcı olarak pahalılaşması, ücretlerin/gelirlerin döviz cinsinden kalıcı olarak düşük kalması demektir. Bunu, kafamıza iyice yerleştirmeden, reformdan falan bahsetmeyelim. Mesela, hem reform isteyip hem de esnek istihdama karşı çıkmayalım. Enflasyon son tahlilde bir “ücret-fiyat” sarmalıdır. Sarmal oluşmazsa, devalüasyon enflasyona sebep vermez. Bana inanmıyorsanız Yunanistan Başbakanı sosyalist Çipras’a sorun. Avrupa’ya kafa tutup, emekçi ve emeklilerin “ücretleri düşmemelidir” diye kampanya yaptı. Bu sayede iktidara geldi. İktidara geldikten sonra herkesin gelirini düşürdü. Çünkü anladı ki; dış borçla şişmiş gelirler düşmeden, istikrar gelmiyormuş. AKP ise hâlâ, Araplara ev ve arsa satarak, bu işin içinden çıkacağını düşünüyor.
Son söz: İlacın tatlısı işe yaramaz.