Bir iktisatçı olarak öncelikle, Türkiye’nin iktisadi meselelerinin üstesinden gelinemez olmadığını söylemek istiyorum. Ne müzminleşmiş cari açığımız ne de bundan doğan dış borç stokumuz bizi ümitsizliğe sürüklemesin. Bunlar yönetilebilir büyüklüktedir. Kaldı ki, Türkiye zaten 2012’den beri izlediği “düşük faiz-yüksek kur” politikasını sürdürürse, bir süre sonra cari açık sorunu da izafi olarak önemsizleşecektir. Suriye’den gelen göçmenleri de sadece yük olarak görmek doğru değildir. Bu insanlar aynı zamanda emekçi ve girişimcidir. Türkiye’nin milli gelirine katkı yapmaktadırlar. Entegre oldukça daha fazla katkıları olacaktır. Unutulmasın her bebek dünyaya “bir ağız, iki el ile” gelir. El üretir, ağız tüketir.

TÜRKİYE’NİN ZİHNİYET YAPISI

Türk milletinin, Arap-İslam dünya görüşünden kaynaklanmış, iktisadi ve içtimai ilerlemesine engel olan zihniyet sorunları vardır. Araplar, davranış önceliklerini şöyle sıralar: “Ailemden önce ben, benden sonra ailemin diğer fertleri, sonra akrabalarım, sonra hemşerilerim, sonra kavmim, tarikatım, mezhebim, en sonunda da milletim gelir.” Yani benim çıkarlarım, ailemin diğer fertlerinin çıkarlarıyla çatışırsa, benim aileme bile düşman olma hakkım vardır der. Bu çıkar çatışmasına dayanan dostluk-düşmanlık tasnifi İslam toplumlarında geri kalmışlığın kök sebebidir. Bu zihniyette olan kişilerde insanlığa karşı sorumluluk söz konusu bile değildir.

TÜRKİYE’NİN DOĞAL DÜŞMANI YOKTUR, AKSİNE DOSTU ÇOKTUR

Bırakın diğer dışsal etmenleri, sırf bu zihniyet yüzünden ülkemiz, Pasifik ülkeleri gibi kısa sürede kartal olup uçamaz, ama yerlerde de sürünmeyecektir. Çünkü şükürler olsun, sayıları az da olsa iyi yetişmiş laik kadrolara sahiptir.
Son zamanlarda konuştuğum kişilerin (ki bunların çoğu, bu ülkenin bilim ve yönetim kadrosuna dâhildir) derin bir yeis ve ümitsizlik duygusu içinde olduğunu görüyorum. Haksız da değiller. Benim cevabım Çörçil’in değişiyle “durum vahim, ama ümitsiz değildir” oluyor. Bir defa şuna inanalım. Türkiye’nin ezeli ve ebedi düşmanları yoktur. Sadece şu günlerde “âşık ile maşuk” hale geldiğimiz Rusya ile İsrail’i ele alalım. Eğer “Esad dostu” Rusya ve “Arap düşmanı” İsrail bizim dostumuz ise, niçin Avrupa’nın patronu Almanya ve dünyanın kabadayısı Amerika bizim düşmanımız olsun? Niçin başımıza gelen her felaketin arkasında “üst akıl” diye adını vermeden bu ülkeleri suçlu diye gösteriyoruz?

KÜRESEL EKONOMİ DAHA FAZLA DIŞ TİCARET DEMEKTİR

Türk ekonomisi bugün, sürekli düşman yaratan Arap akıllı yerli siyasilerin kurbanı durumdadır. Döviz fiyatındaki tırmanışın da ana sebebi budur. Ekonomik sorunlar, ekonomiden kaynaklanmamaktadır. Hocam Sadun Aren’in geliştirdiği bir “Aşık Oyunu Kuramı” vardır: Dış ticarette, bir ütenler (cari fazla verenler) bir de ütülenler (cari açık verenler) vardır. Ütenler, ütülenlerin aşığı kalmayınca, oyun devam etsin diye ütülenlere ödünç aşık verir. İşte “dış borç” budur. Bize mal ihraç eden ülkelerin, ekonomik çıkarı, Türkiye’nin ithalata devam etmesindedir. Sırf bu sebeple bizi “dövizsiz bırakıp” boğmazlar. Çünkü bu onların aleyhinedir. Nasıl Rusya’ya mal satamamak bizi üzdüyse, Türkiye’ye mal satamamak da AB’yi üzer.
Son söz: Hatasını görmeyen, hatasını düzeltemez.