Çoğu avukat, hâkim ve hukuk hocası olmak üzere seksen kadar aydın kişi bir araya gelmiş ve “Daha İyi Yargı” diye bir dernek kurmuş. Adından da anlaşılacağı üzere, yargı düzenimiz nasıl daha iyi hale gelir diye tüm mesleki birikimlerini ortaya koyup “çare geliştirmek” üzere çalışmaya başlamışlar. Geçenlerde bir basın toplantısı düzenleyip bulgularını, yaptıkları bir sunumla halka duyurmaya çalıştılar. Necati Doğru ve ben toplantıya katıldık. Necati, çalışmaların en can alıcı bulgusunu köşesinde anlattı. Aynı konuyu bugün ben de işleyeceğim. İleride de yazmayı sürdüreceğim. Çünkü bu konu benim “İktisat, Akıl ve Ahlak” ana temalı çalışmamla tam anlamıyla örtüşüyor.

MAHKEME KARARLARININ KALİTESİ

Daha İyi Yargı Derneği, yargının iyileştirilmesi meselesini birkaç boyutta düşünmüş. Bunların başında pek tabii kararların iyileştirilmesi var. Ben, onların “iyileşme” dediği şeye “karar kalitesinin artırılması” diyorum. Burada kullandığım kalite sözcüğü, mahkeme kararlarının “ülkenin insani ve iktisadi gelişmişliğine yaptığı katkının derecesi” anlamına geliyor. Sunumu yapan Dernek Başkanı Avukat Mehmet Gün, önce bu meseleye değindi. Ama üzerinde çok durmadı. Esas olarak, hâkimlerin, davaları makul zamanda karara bağlamasına engel olan “kök sebebi” anlattı. Bunun da yargıcı nasıl zora soktuğunu kıyaslamalı istatistiklerle açıkladı.

TAM, DOĞRU İFŞA VE İBRAZ

Derneğin dünya çapında yaptığı araştırmalara göre, Türk adalet sistemi çok yavaş işlemektedir. İktisatçıların sevdiği tanımlarla, sistemin verimliliği ve etkinliği düşüktür. Bunun da kök sebebi “hem davacının hem de davalının, vakıa ve delilleri mahkemeye tam doğru ifşa ve ibraz” etmemesidir. Bu yüzden bugün Türkiye’de bir davanın karara bağlanması ortalama 1500 gün sürmektedir. Derneğin yaptığı çalışmalara göre “tam doğru ifşa ve ibraz” sağlanabilse, dava süresi 100 güne inecektir. Bu da mevcut adalet teşkilatına hiçbir ilave kadro alınmadan ve fiziki yatırım yapılmadan, üstelik “geç gelen adalet, adalet değildir” dedirtmeden daha çok yargı hizmeti üretebilmektir.

HÂKİME YALAN SÖYLEMEK SAVUNMA HAKKI (MIDIR)?

Derneğin sunumundan sonra benim zihnimde sorunun çözümü beliriverdi. Başkana aklımca süper bir teklifte bulundum. İlgili yasada şöyle bir madde olmalıydı: “Hâkime yalan söyleyen, vakıa ve delilleri mahkemeye tam ve doğru olarak ifşa ve ibraz etmeyen taraf, ihtilafın esasında haklı bile olsa sırf bu sebeple haksız addedilir”. Başkan benim önerime, “maalesef bu mümkün değil” dedi. Hukuk profesörlerinin bu baptaki iki bilimsel mütalaasını okudu: 1. Sanık, savunmasında kendisine yüklenen fiil ile ilgili yalan da söyleyebilir. Yalan söyleyerek savunma yapmak suç sayılmaz. Yalan söylemek savunma hakkının bir kullanım şeklidir. 2. Doğruyu söyleme ödevi, tarafın kendisi aleyhine olan vakıaları da mahkemeye getirmesini kapsamaz. Taraflar, doğal olarak sadece kendi lehinde olan vakıa ve delilleri mahkemeye sunacak, aleyhte olanlar hakkında (bilse de) susacaktır.”
Son söz: Bedava yalan, doğruyu mahkemeden kovar.