İstanbul Boğazı’nın altından Avrupa ile Asya’yı birleştiren AVRASYA Tüneli açıldı. Bu tünel vasıtasıyla, kara taşıt araçları aynen köprülerde olduğu gibi yolcularını indi-bindi yapmadan bir yakadan diğer yakaya geçirebilecek. Ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olsun. Hepimize güzel günlerde bu tüneli kullanmak nasip olsun. Tünelin açılış töreni her zamanki gibi vıcık bir AKP ve Erdoğan yağcılığına dönüştü. Yine bir alay yalan yanlış bilgiler verildi. Benim ilk dikkatimi çeken yağcılık gazetelere verilen “Dünyaya İlham-TÜRKİYE’YE ARMAĞAN OLSUN” başlıklı bir propaganda reklamıydı. Armağan, hediye veya ödül demektir. Ortada ödüllendirilecek bir başarı olmadığına göre armağanın buradaki anlamı “hediye”dir. Demek ki, bu tünel, ekonomik yani “külfetinden fazla fayda yaratacak” bir altyapı yatırımı değildir. Çok zengin bir kişinin, parasını kendi cebinden ödeyerek inşa ettirip, sevinsin diye Türk Milleti’ne verdiği bir hediyedir. O zaman soruyorum: Niçin armağan olmayan Boğaziçi köprülerinden çift yön bedeli 4.75 TL iken bu “armağan” tünelden gidiş-geliş bedeli “8 Dolar+KDV” yani 33 TL’dir? Lütfetmişler yılbaşına kadar 30 TL olacakmış. Ayrıca yılbaşına kadar elde edilecek hâsılat şehit ailelerine verilecekmiş. Peki, şimdi bu parayı “kim” şehit ailelerine vermiş oluyor? Tünelden geçenler mi, işletici firma mı, AKP mi, yoksa devlet mi?

DEVLETİN CEBİNDEN BİR KURUŞ ÇIKMADI

Beni, sözde danışman olarak çalıştıran bir firmanın patronu, şirket ciddi para sıkıntısı çekerken kendine milyonluk bir araba almıştı. Genel müdüre, “Bu nasıl iş, stopajı ve sosyal sigorta primlerini yatıramadığınız bir dönemde, patrona araba alacak parayı nereden buldunuz?” diye sordum. O da cevaben “şirketin kasasından kuruş para çıkmadı, senetle aldık” dedi. Bu cevaptan sonra aslında bir şey konuşmak gereksizdi. Genel müdür “vadesi geldikçe verilen senetlerin, şirketin kasasından çıkacak paralarla ödeneceğini bal gibi biliyordu”. Bana “sen bu işlere karışma” demek istiyordu. Zaten orada daha fazla barınamadım, pılımı pırtımı toplayıp ayrıldım. Şunu bir daha ve altını çizerek tekrar edeyim. Köprü, tünel, havalimanı gibi altyapı yatırımlarını yapmak için harcanan paranın tamamı “dövizli dış borçtur”. Nihai borçlusu da devlet dolayısıyla millettir. Bunun dışında söylenen her şey göz boyamadır ve yanlıştır.

KAMU YÖNETİMİ HALKIN PARASINI, HALK İÇİN HARCAMAKTIR

Osmanlı devleti, fethettiği topraklarda yaşayan halklardan “haraç” toplar, bununla eserler inşa eder hatta ihtiyaç sahiplerine dağıtır. Bu aktarma mekanizması 1699 Karlofça Antlaşması’yla bitti. Ondan sonra hep borçla yaşadı. İlk resmi dış borcu da 1854’de İngiltere’den aldı. Aslında tüm bu borçları fahiş faiziyle birlikte öyle veya böyle ödedi. AKP, genel kültür itibarıyla olmasa da kamu finansmanı bakımından Osmanlı’dır. Halktan hem vergi toplar, hem de onu dışa borçlandırır. Bulduğu bu paralarla da büyük altyapı ve bayındırlık eserleri inşa ettirip, onları halka “armağan” eder. Bu parasal ilişkiden herkes memnundur. İsterseniz halka sorun.
Son söz: Bana, benim paramla armağan alma.