İktisadi faaliyetlerde yavaşlama elle tutulur, gözle görülür hale geldi. En son açıklanan milli gelir istatistiklerine (eğer doğruysa) dayalı yılsonu tahmine göre, milli gelir 2016’da yüzde 2 kadar küçülmüş olacak. Ülke ekonomisini bu küçülme eğiliminden kurtarmak isteyen hükümet ve Cumhurbaşkanı ekonomiyi canlandırmak için çare aramaya başlamış. Akıllarına “yatırımları artırmak” gelmiş ki; bu gayeyle teşvik paketi üstüne teşvik paketi açıyor, tedbir üzerine tedbir alıyorlar. Lakin ekonomi tık demiyor. Bunun üstüne “acaba bizi çekemeyen hainler mi, aldığımız teşvik tedbirlerini etkisizleştiriyor” diye şüphelenmeye başlamışlar.

YATIRIM, BATIRIR

Meslek hayatımın büyük bölümü zora düşmüş şirketleri kurtarmaya çalışmakla geçmiştir. Patronlarının (özellikle ikinci nesil olanların) akılsız atakları ve firmanın içini boşaltmaları dışında, zora düşmüş (batmış diye okuyun) şirketlerin büyük çoğunluğu “yatırımdan” batmıştır. Pek tabii bu saptamanın anlamı “yatırım yapan firma batar” demek değildir. Lafı böyle anlamak, “tüm kuşlar iki ayaklıdır, insan da iki ayaklıdır, öyleyse insan da bir kuştur” mantık çıkarımına benzer. İkinci altın kural da şudur: Rekabetin karşısında direnemeyip, piyasadan silinen firmaların çoğu, zamanında gerekli yatırımları yapmayanlardır. İş hayatında yatırım yapmak veya yapmamak, işte böylesi bir hayat-memat karardır. Başarılı olmak için, yatırım projesinin “yapılabilir” yani kârlı olması dışında iki önemli husus daha vardır. Zamanlama ve finansman modeli.

AKILSIZ YATIRIMIN CEZASINI MİLLET ÇEKER

Türkiye’de pek çok akılsız yani “kârsız” yatırım yapılmış ama bunları yapan başarısız girişimciler zengin olmuştur. Bu tenakuzun açıklaması, kamu eliyle yaratılan rantlar özellikle de “arsa rantı” dır. Akılsız yatırımların ödeme yapmadığı ilk kurumlar, Maliye ve SGK’dır. Buralara borç takmak adeta normaldir. Zaten günün sonunda af gelir ve vergi ve sigorta primini ödemeyen kârlı çıkar. Bu “zararlı işten kârlı çıkma” oyununda nimet, iş adamının cebine girer, külfet vergisini alamayan devlet aracılığıyla “halkın sırtına” biner. Kârsız yatırımının zora soktuğu ikinci kurum, bankalardır. Zora giren bankaları (dolaylı veya dolaysız yollarla) devlet kurtarır. Bunu da halkın tasarrufu batmasın diye yapar. Ama netice değişmez. Devletin dara düşmüş bankalara sağladığı destek, son tahlilde yine halktan çıkar.

TÜRK SANAYİSİNDE KAPASİTE YETMEZLİĞİ SORUNU YOK

Eğer iş adamları şu sıralarda hükümetin istediği kadar çok yatırım yapmıyorsa, bunun sebebi tamamen iktisadidir. İş adamları öncelikle mevcut üretim kapasitelerini tam kullanmak peşindedir. Otelcilik buna en iyi örnektir. En az bunun kadar önemli olan, iş adamlarının daha fazla dövizli dış borç almak istememesidir. Döviz borcu almadan da yatırım yapacak parası yoktur. Bu şartlar altında hükümetin, yatırım yapmayan iş adamlarına kızması yanlıştır. Ortada hain filan yoktur. Bilakis onlar hem kendileri hem de ülke için basiretli davranıyor. Dış borç girdabında bulunan bir ülkede, istemeden de olsa, dış borçlanmayı zorlamak hatadır.
Son söz: Ne kadar çok yatırım, o kadar çok dış borç.