Hükümet, biri “Türkiye Varlık Fonu” diğeri “Otomatik Bireysel Emeklilik” olmak üzere, iki yeni finansal kurumu, kamu maliyesi sisteminin içine yerleştirmeye karar vermiş.
Bunu duyunca ilk tepkim “tamamen faydasız” üstelik bürokrasiyi ve kırtasiyeciliği artırmaktan başka bir işe yaramaz demek oldu. Sonra durdum ve düşündüm. Bu, bilanço makyajlama ve propaganda ustası cingözlerin mutlaka bir bildiği vardır dedim.
Kısa bir okumadan sonra bu ikili yapının ne işe yarayacağını buldum. Amaç, adı vergi olmayan “yeni bir vergi” koymaktı. Hemen aklıma “vergicilik, kazı en az bağırtarak en çok tüy yolma sanatıdır” özdeyişi geldi. Burada kaz, halk; tüy de alınan para oluyor tabii.
Sonra hatırıma ustamız Kemal Kurdaş’ın, 1961’de ekonomik büyümeyi artıracak kamu yatırımlarının finansmanı için bulduğu “Tasarruf Bonosu” geldi. Güneşin altında yeni bir şey yoktu!

YURTTA VE BULUNDUĞUMUZ BÖLGEDE HAVA DURUMU

ABD’nin 1991’de başlattığı Irak’ı dize getirme harekâtından bu yana, güneydoğu sınırımız rahat yüzü görmedi. Ancak esas bozulma Suriye’de başlayan iç harpten sonra ortaya çıktı.
AKP’nin, “Atatürk’ün yaptığı her şeyin tersi doğrudur” inancıyla hayata geçirmeye çalıştığı “Pan İslamist-Mini Emperyalist” dış politika, Suriye sorununu bizim içimize taşıdı. Bu yüzden 3 milyona yakın mülteci ülkemize geldi.
Aynı politika yüzünden İsrail, Rusya ve Mısır’la düşman olduk. Bu gelişmeleri fırsat bilen, ABD ve AB “Kürtleri devlet sahibi yapma” kararını tatbike koydu. Pek tabii, TC’nin, PKK’nın ülkeyi bölme eylemlerine karşı yürüttüğü mücadele zora girdi ve maliyeti arttı.
Bu olayların bütçe üzerinde yarattığı baskı yetmiyormuş gibi, AKP’nin “yandaş rantlama-seçmen büyüleme” amacıyla inşa ettirdiği devasa bayındırlık eserlerinin parasal yükü, devalüasyonla birlikte patladı.
AKP’nin cingöz maliyecilerinin, “Kamu Borcu/ Milli Gelir” oranını düşük göstermek için kullandıkları “davul kamunun sırtında, tokmak müteahhidin elinde” yöntemiyle alınan dış borçlar acıtır hale geldi.

BÜTÜN HARCAMALAR BÜTÇEYE ÇIKAR

Bu ahval ve şerait, maliyeyi zorlarken ortaya bir de lanet dinci darbe girişimi çıktı. Hamdolsun vartayı atlattık. Darbeci imam Fethullah Gülen yüzünden, eskiden pek de öyle hissetmezken, ben de “Allah, R. T. Erdoğan’ı bize bağışlasın” diye dua etmeye başladım.
Neyse! Gözlerimi kapayıp, ekonomiyi dinlemeye başlayınca ufukta kocaman bir bütçe açığı görüyorum. Anlaşılan ekonomi bakanları da aynısını gördükleri için, bütçe gelirlerini artırmak için çare düşünmeye başlamışlar.
Akıllarına Sosyal Güvenlik Sistemi ve gönüllü Bireysel Emeklilik Sistemi zaten varken, bir de otomatik BES kurma fikri gelmiş. Aslında SGK primleri artırılsa, aynı sonuç alınır. Sırada faizlerin düşürülmesi var.
Şimdi sıfıra yakın düzeyde olan devlet tahvil ve bonolarının reel faizi, nominal faizler enflasyonun altına inerse, eksiye düşecektir. Böylece devlet, halkın parasını bedava kullanmış olacaktır.
Üstelik bütçe, en az “faiz dışı fazla” kadar “reel fazla” verecektir. Bu suretle “Kamu Borcu/ Milli Gelir” oranı daha da düşecektir. Bunu gören derecelendirme kuruluşları kredi notumuzu düşürmekte acele etmeyecektir.
Son söz: Vergi isteme benden, buz gibi soğurum senden