Sevgili okuyucularım, Türk ordusu Suriye’ye girdi, çatışmalar sürüyor. Bu konuda herhangi bir ulusal coşku, ulusal destek hissettiniz mi?
Bunu sorma nedenim şu...
1974 yılında gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekatı’nı düşünüyorum. Cumhuriyet döneminde ordumuz ilk kez yurt dışında bir harekat düzenliyordu.
Kıbrıs’a çıktık.
Çıkarma gemilerimiz vızır vızır çalışıp Girne sahillerine asker ve malzeme taşıyordu.
Tanklar, toplar, seyyar mutfaklar...
Uçaklarımızdan paraşütçüler atlıyor, helikopterler komando birliklerini adanın belli bölgelerine indiriyordu.
Kıbrıs’ta çok kanlı çatışmalar oldu.
Genelkurmay’ın resmi rakamlarına göre (kendi uçaklarımız tarafından yanlışlıkla bombalanıp batırılan Kocatepe muhribimizde can verenler dahil) 497 şehit verdik.

* * *

Evet, 42 yıl geriye gidip o günleri anımsıyorum. Türk Milletinde muhteşem bir ulusal coşku, ulusal destek vardı.
Kıbrıs’a uğurlanan birliklerimize geçtikleri karayolları boyunca yiyecek içecek yağdırılıyor, askerlerimiz halkın coşkun gösterileriyle uğurlanıyordu.
Harekatın arkasında milletin muazzam bir desteği vardı.

* **

Aynı coşkuya özellikle 1990’lı yıllarda gerçekleşen Kuzey Irak operasyonlarında tanık olduk.
Ordumuz çeşitli zamanlarda PKK inlerini ele geçirmek amacıyla Kuzey Irak’a girer, terör kamplarının altını üstüne getirirdi.
Adına Barzani denilen alçak herif o dönemlerde iyice tırsmıştı.
Gün gelip Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de düzenlediği mitinglerde rol alacağı aklına bile gelmezdi.
Toplum yine ordumuzun arkasındaydı, operasyonlara tam destek veriyordu.
Sonra günün birinde adı AKP olan bir parti iktidara geldi...
Ve terörle mücadelenin yönü değişti.

* * *

Adına “Çözüm süreci (!)” denilen bir hilkat garibesi piyasaya sürüldü. PKK’ya dostluk eli uzatıldı.
Zannettiler ki o kanlı örgüt terörü durduracak, kıyımlarına son verecek!
Hem halkı kandırmak, hem de göz boyamak amacıyla kendi kendilerine “Akil insanlar topluluğu (!)” kurdular.
(Yakın geçmişte yaşadığımız bu olayları lütfen hiçbir zaman unutmayın.)
63 kişiden oluşan bu topluluk Türkiye’yi gezip iktidarın çözüm sürecini halka yutturma görevini üstlenmişti.
Oluşturulan bu seyyar çadır tiyatrosunda tamamı yandaş borazanlardan oluşan ilginç isimler vardı:
Rifat Hisarcıklıoğlu, Lale Mansur, Kadir İnanır, Avni Özgürel, Arzuhan Doğan Yalçındağ, Kezban Hatemi, Murat Belge, Yılmaz Erdoğan, Etyen Mahçupyan, Ahmet Taşgetiren, Doğu Ergil, Mustafa Kumlu, Hülya Koçyiğit, Orhan Gencebay, Bendevi Palandöken...
(İsimlere bakar mısınız, hangisini sayayım!.. Geleceğimiz bunlara ve benzerlerine emanet edilmişti!)

* * *

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dönemi...
Bu süreçte PKK’ya asla dokunulmadı.
PKK kırsalda ve kentlerde örgütlenme sürecini böylece tümüyle tamamladı ve zaman kazandı.
Bir süre sonra, örgütlenme süreci bitince ülkemizde adeta bir iç savaş yaşandı. Kentler bile örgütün eline geçti, harabeye döndü.

* * *

Çözüm süreciyle birlikte PKK rahat bırakıldı. Kimse karışmadı, devlet olanları görmezden geldi.
Bu örgütlenme sadece Türkiye’de değil, Suriye sınırımızda da gerçekleşti. Suriye topraklarının bir bölümü IŞİD ve PKK’nın eline geçti.
Başka bir deyişle bu iki terör örgütüyle sınır komşusu olduk!
Türkiye’yi yönetenler o örgütleri elleriyle getirip sınıra yerleştirdiler.
Bizi yönetenler için önemli olan Esad’ın devrilmesiydi. Birkaç hafta içerisinde devrilecek ve bizimkiler Şam’ı bile ele geçirip Cuma namazını Emeviye Camisi’nde kılacaktı!
Aradan yıllar geçti, Esad yerinde duruyor. Tayyipgiller henüz Şam’da namaz kılamadı.

* * *

Sevgili okuyucularım, Türk askeri şimdi Suriye’nin içlerine daldı. Tankları ve toplarıyla IŞİD ve PKK temizliği yapıyor.
İşin kötüsü Suriye’den de şehit haberleri gelmeye başladı.
İyi de, o örgütleri sınırımıza kim yerleştirdi, kimler yüzünden komşu olduk?
İşin bu yönüne bakan yok.

* * *

Azez... Cerablus... El Kadı bölgesi... Vukuf bölgesi... Menbiç... El Bap...
İlk kez duyduğumuz, uzaktan yakından ilişkimiz olmayan bu isimler Türk Milleti için neyi ifade ediyor?
Bizim askerimiz şimdi Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile işbirliği yapmış, IŞİD’e karşı savaşıyormuş.
ÖSO kim?
Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye tarafından beslenen paralı askerler topluluğu...
Bir çapulcu güruhu.
Dünyanın dört bir yanından derlenmiş olan profesyonel teröristler.
Bunlarla birlikte savaşmak Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışıyor mu?
Mustafa Kemal Atatürk’ün saygın ordusunun günün birinde bu çapulcularla işbirliği yapacağını kim düşünürdü?
Ayıp olmuyor mu?

* * *

Millet olarak Kıbrıs Barış Harekatı’nda en büyük coşkuları yaşadık, aynı duyguları askerimiz Kuzey Irak’ta PKK inlerini ele geçirirken paylaştık...
Peki şimdi?..
Askerimiz ABD istedi diye Suriye’ye girdi, orada müttefikimiz (!) ÖSO ile birlikte vuruşup şehitler veriyor.
Esad acaba devrilecek mi, maceranın sonu belli değil.
Şimdi soruyorum, bütün bunlar olurken bir kez olsun ulusal bir coşku yaşadık mı?
İçimizden bir kişi olsun çıkıp acaba “Ordumuza helal olsun, Suriye’ye girdi” dedi mi?
Esad’ın bize verdiği herhangi bir zarar yoktu.
Harekat ve savaş paralarını toprağa gömüyoruz toprağa!..
Bu olacakları, başımıza gelecekleri piyasaya çözüm sürecini sürerken düşüneceklerdi.
Bize ne Suriye’den.