Sevgili okuyucularım, Sözcü’yü dün sabah elime alıp okumaya başladığım anda içim burkuldu, üzüldüm, hüsrana uğradım. Önce ister istemez o kocaman, dokuz sütunluk manşeti gördüm:
“Beşiktaş’ın stadını AKP’lilere açtırıp milyonlarca taraftarı üzdüler. Arena’da saray şov!..
Başta Çarşı Grubu olmak üzere taraftarların alınmadığı açılış töreni, AKP’nin tesis şovlarını aratmadı. Başkan Orman ise Erdoğan’a bol bol yağ çekerek tepki topladı...
Tarihi açılışa protesto korkusu yüzünden taraftarlar alınmadı.”
Gördüm ki bizim gazete yalan yanlış bir haberi manşete çekmiş ve haddini aşmıştır!

*  *  *

Öylesine görkemli bir açılış töreni yapılsın, sen kalk Beşiktaş başkanını ve sayın dünya liderimizi eleştir.
Bunun gazetecilikle ne ilgisi var yani!
Yok efendim tören için taraftar çağrılmamış, özel torpilli davetliler dışında hiç kimse içeri alınmamış, başkan Fikret Orman konuşması sırasında tam 36 kez “Sayın Cumhurbaşkanım, değerli büyüğümüz” demiş, kime ne!
Az bile söylemiş.
İçeriye alınan davetli sayısı sadece iki bin yandaş imiş, onlar da daha önceden kırmızı balmumlu davetiye ile çağrılmışmış...
Yok efendim bizim gazetenin spor yazarlarına kart verilmemiş de, gazetecilere bile sansür uygulanmış da, kime ne kardeşim!

*  *  *

Eğriye eğri, doğruya doğru!.. Bizim gazete dün haddini aşmış ve manşetinde bile yanlış haber vermişti!
Ben burada size işin doğrusunu anlatayım:
Açılış törenine kalabalık gelmesini arzu buyurmayan, sayın ve muhterem büyüğümüz, dünya liderimizdi.
Ancak bunun nedeni geçmiş yıllarda Galatasaray stadının açılışında ıslıklanıp protesto edilmiş olması değildi. Yani protestodan korktuğu falan yalandır.
Şayet kapılar herkese açılsaydı içeriye ve dış turnikelerin önüne it kopuk, simitçi, köfteci, kokoreççi, turşucu vesaire dolacak, törene katılan vatandaşlarımızı rahatsız edecekti.
Belki FETÖ örgütü bile elinde silahlarıyla oraya doluşacaktı.

*  *  *

Bu konuyu dün Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda görevli üst düzey haber kaynaklarıma sordum, bana aynen şöyle dediler:
“Sayın büyüğümüz kendileri tevazu gösterdiler ve fazla seyirci istemediler.
İstemiş olsalardı biz oraya belediye araçlarıyla bir milyon kişi yığardık.
Onu da bırakın bir yana, eğer sadece 42 bin seyirci gelip tribünleri doldursa bile Sayın Cumhurbaşkanımız için çok büyük tezahürat yapılırdı.
Gök gürültüsüne benzeyen bu tezahürat Asya ve Avrupa kıtalarından duyulur, İstanbul’da yaşayan milyonlarca insanımız bu gürültüyü yanlış algılayıp bomba patladığını zannederdi.
Bu yüzden panik oluşur ve herkes kaçışırdı.
Yani açılış töreninin halka ve özellikle taraftara kapalı olmasını Sayın Cumhurbaşkanımız sadece bu nedenle, toplumun ruhsal ve bedensel sağlığına zarar gelmesin diye istememiştir.
Yoksa ne idüğü belirsiz taraftar ve ayak takımı tarafından yuhalanmaktan korktuğu için değil!”
Bence de işin gerçeği budur.
Bu durumun bizim gazeteye bundan sonraki manşetlerinde ders olmasını dilerim!

Çok ilginç yeni kitaplar


Sevgili okuyucularım, fırsat bulunca kitap piyasasını izlemeye, yeni çıkan kitapları alıp okumaya çalışıyorum. Hepsine yetişmek elbette mümkün değil ama olsun!
Yine fırsat bulunca, ilgimi çekenlerin tanıtımını burada kısaca yapıyorum.
İşte size bir demet daha... İlgi alanınıza girenler varsa mutlaka okumanızı öneririm. Kitaplarına alın teri, göz nuru döken bütün yazarların ellerine sağlık.
Gazeteci arkadaşım Vedat Yenerer’in kitabı “PKK İçindeki Gizli Ermeni Örgütlenmesi. Maşalar ve Piyonlar.” (Bilgi Yayınevi.)
Ermeniler ve ASALA terör örgütü ile PKK’nın somut ilişkilerini içeren belgelerle ve olaylarla dolu bir kitap. Bu ikilinin Türkiye ve yurt dışındaki iç içe geçmişlikleri.
Yine gazeteci arkadaşım, tarihçi yazar Murat Bardakçı’nın Enver Paşa’nın son zamanlarını anlatan kitabı “Naciyem, Ruhum Efendim. Enver Paşa’nın eşi Naciye Sultan’a Rusya ve Orta Asya’dan Yazdığı Sürgün Mektupları.” (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.)
Birinci Dünya Savaşı yenilgisi sonrasında Türkiye’den kaçan, Mustafa Kemal Paşa tarafından Türkiye’ye kabul edilmeyen ve Buhara’da Rus ordusuyla savaşırken ölen maceraperest Enver Paşa, içtenlikle aşık olduğu eşine her gün mektuplar yazıyordu. Murat Bardakçı elindeki bu tarihi mektupları açıklıyor.
Yine gazeteci arkadaşım Tuğrul Sarıtaş’ın kitabı “Üç Adam Yirmi Beş Cellat. Yassıada Cehennemi.” (Kültür Ajans Yayınları.)
Adnan Menderes’in iktidar dönemi, 27 Mayıs darbesi ve sonrasında Yassıada’da yargılanmasının tutanakları.
Gazeteci kitapları ilginç oluyor. Bir gazeteci eseri daha... Kubilay Çelik’in kitabı “Amerika Başkanlık Sistemi. Tüm Bilinmeyenleri İle.” (Asi Yayınları.)
ABD’de başkanlık nedir, başkan nasıl seçilir, yetkileri nedir, sistem nasıl ayarlanmıştır, hiç bilmediğimiz konular en basit bir biçimde anlatılıyor.

*  *  *

Ve değerli yazar, araştırmacı, emekli büyükelçi Bilal Şimşir’in yeni çıkan kitapları.
“Şehit Diplomatlarımız. 1973-1994.” (Bilgi Yayınevi.)
Aynı ismi taşıyan kitap iki ciltten oluşuyor, Ermeni terör örgütü ASALA tarafından dünyanın dört bir yanında 100’e yakın diplomatımızın şehit edilmesi, öncesi ve sonrasında neler olduğu Türk ve yabancı devlet belgeleriyle açıklanıyor.
Bilal Şimşir’den bir kitap daha: “Doğu’nun Kahramanı Atatürk.” (Bilgi Yayınevi.)
Atatürk’ün ölümünden önce ve sonra dış ülkelerde, özellikle Asya ve Afrika’da nasıl bayraklaşmış olduğunu, nasıl evrensel çapta bir büyük devlet adamı olduğunu belgelerle anlatan bir kitap.
İyi okumalar dilerim.