Sevgili okurlarım, birkaç gün sonra İstanbul’da önemli bir açılış var. Boğaz’ın altından geçecek olan Avrasya tüneli...
Ulaştırma Bakanlığı resmi internet sitesinde güya bir anket düzenledi:
Tünelin adı ne olsun!
İktidar yandaşları genelde Abdülhamit, yurtsever insanlarımız ise (iyi niyetle) Atatürk olsun diye oy kullanıyor.
Yani öyle bir şey ki, Atatürk gibi bir büyük adamın adı, Abdülhamit gibi korkak bir padişahla yarışa sokulmuş oluyor.
Atatürk iyi niyetle de olsa küçük düşürülmüş oluyor.

*  *  *

Bu sözde ankette 70 milyon kişi Atatürk’e oy verse bile bir şey değişmez. Atatürk bu iktidarın korkulu rüyasıdır, adı hiçbir yere verilmez. (Olanlar da zaten kaldırılıyor.)
Dolayısıyla düzenlenen düzmece ankete katılıp Atatürk olsun diye oy veren herkes bunu iyi
bilmelidir.
Benim önerim, Avrasya tüneline ya Abdülhamit’in, ya da onun biraderi olan Vahdettin isimli hainin adının verilmesidir! Yakışır yani!
Yeri gelmişken, burada sizlere Abdülhamit’le ilgili biraz bilgi vereyim.

*  *  *

Abdülhamit Türk tarihinde gelmiş geçmiş en korkak, vehimli, işkilli ve aynı zamanda kurnaz padişah. 1876-1909 yılları arasında Osmanlı’yı tam 33 yıl boyunca hafiye ve jurnal sistemiyle, büyük baskılarla yönetti. Korkudan burnunu dışarı çıkaramadığı Yıldız Sarayı’nda tek başına aldığı kararlarla nice yurtsever insanı sürgünlere gönderip mahvetti.
Mithat Paşa onlardan biri. Aslında damarlarını tırnak makasıyla kesip intihar eden amcası padişah Abdülaziz’i darbeyle tahttan indirip ‘Öldürttüğü’ iddiasıyla Mithat Paşa’yı düzmece bir mahkemede yargılattı. İdam cezasını sürgüne çevirdi ve şimdi Suudi
Arabistan’da bulunan Taif Kalesi’ne gönderdi...
Ve orada, içine tıkıldığı zindanda muhafızlarına boğdurttu. Mithat Paşa onun çekindiği sadrazamı (başbakanı) idi. Devlete çok büyük hizmetler vermiş, Abdülhamit’e anayasayı zorla ilan ettirmiş büyük devlet adamı ve halk kahramanı idi.

*  *  *

Abdülhamit onu sürgüne göndermek için gemiye bindiriyor. Fakat gemiyi 48 saat Kızkulesi önünde bekletiyor. Kurnaz, korkak, vehimli padişahın, nedenini soranlara yanıtı şöyle:
‘Mithat Paşa bu ahaliye büyük hizmetlerde bulundu, çok çile çekti. Bu millet bakalım onun için ne yapacak, kurtarmaya çalışacak mı diye merak ettim. O yüzden, ne olur ne olmaz diye gemiyi beklettim.’
Bir olay çıksa, halk protesto etse, tepki olsa, sesler yükselse korkacak ve Mithat Paşa’yı gemiden derhal indirip sürgün kararını geri alacak.

*  *  *

Abdülhamit ilginç ve akıllı adam! Ağzından çıkan her söz kanun. Yönetim tarzı değişik. Kendisine karşı olan herkesi tavlama yöntemleri var. Bastırıyor, korkutuyor, sindiriyor, hafiye örgütünü sonuna kadar kullanıyor ama tavlama yöntemini bir aşamada mutlaka deniyor:
1- Karşıtlarına gizlice veya açıktan para vaat ediyor, ihsanlarda bulunuyor, maaşa bağlayıp
seslerini kesiyor. Onları yandaş yapıyor.
2- Makam ve mevki veriyor.
3- Geçmişi sildiğini, bundan sonra uslu durursa affedileceğini bildiriyor. Salam taktiği uyguluyor. Oltayı at, takılanı çek. Kaleyi içinden
parçala, böl, sustur, kendine bağla ve yönet.
Kişiliği zayıf olan bazı en büyük ve en hızlı karşıtlarını bile bu yolla tavlayıp seslerini soluklarını kesiyor. Ama bu oyuna gelmeyen niceleri de var. Onlar gençliklerini ve yaşamlarını Yemen’de, Afrika’da Büyük Sahra çölünün ortasındaki Fizan gibi imparatorluğun en uzak, kuş uçmaz kervan geçmez köşelerinde binbir sıkıntıyla,
ama alınları ak biçimde ve onurlarından ödün vermeden geçiriyor.

*  *  *

1908 yılında 2. Meşrutiyet Abdülhamit’e rağmen silah zoruyla ilan edilince hepsi vatana dönüyor. Yorgun, bezgin ama başları dik. Satın alınmaları mümkün olmamış, onurlarını çiğnetmemişler. Mithat Paşa da onlar gibi bu oyuna gelmeyen ve tavlanmayanlardan biri. Taif zindanında yıllarca kalıyor ve 1884 yılında Abdülhamit’in muhafızları tarafından boğularak öldürülüyor. (Kemikleri 1951 yılında yurda getirildi, İstanbul’da Abide-i Hürriyet Tepesi’ndeki mezarına gömüldü.)

*  *  *

Abdülhamit korku belasına ‘Ne olur ne olmaz diye gemiyi 48 saat beklettim’ diyor. Halktan hiçbir tepki gelmeyince rahatlayıp gemiyi gönderiyor.
O zaman da, aynen şimdi olduğu gibi duyarsız, tepkisiz, sağırlaşmış bir toplum var! Şimdi aradan yaklaşık 130 yıl geçmiş, değişen fazla bir şey yok!
Büyük ustamız rahmetli Aziz Nesin bu konuda bakınız ne yazıyor:
‘Bu olay beni çok düşündürür. Mustafa Kemal’i düşünürüm. Milletin kurtuluşu uğruna yalnız rütbelerini saltanatın suratına çarpan değil, canını ortaya koyan Mustafa Kemal’i. Padişahın elinde onun idamı için ölüm fermanı vardır... İdamına fetva verilmiş olan Mustafa Kemal’i padişahçı emperyalist uşakları ele geçirip yakalamış olsaydı, Mithat Paşa’yı hapsettiği gemiyi İstanbul limanında 48 saat bekleten Sultan Abdülhamit gibi, Sultan Vahdettin de Mustafa Kemal’i darağacına göndermeden önce 48 saat, 48 gün, 48 hafta bekletseydi ne olurdu dersiniz? Uğruna canını ortaya koyduğu insanlar Mustafa Kemal için ne yapardı?.. Toplumumuz Mithat Paşa dönemi sağırlığından bugün ne oranda bir
duyarlığa gelmiştir? Sağır bir ortam!
Ama gerçek yurtseverler ortamın sağırlığına kızmazlar. Bilinçle, duyarlı bir ortam yaratmak için yine de çalışırlar.’
Mithat Paşa l884 yılında öldürüldü, Aziz Nesin bu satırları l968’de yazdı. Şimdi yıl 2016! Toplumsal duyarlılık açısından acaba ne değişti?
Değişmiş olsaydı, ülkeyi yönetenler Abdülhamit gibi korkak birini “Kahraman (!)” ilan etmeye kalkışır mıydı? İsmi Gülhane hastanesine verilir miydi?..