Sevgili okuyucularım, dün hiç tanımadığım bir vatandaşımızdan mesaj aldım.
“Merhabalar Sayın Çölaşan ve Sayın Dündar. Size ve mesleğinize saygı duyan bir okuyucunuzum. Gazeteciliğe gönül vermiş insanlarsınız. Ancak bunu yazarken dikkatimi çeken bir husus var.
Niçin her gün T. Erdoğan’a yükleniyorsunuz?
Toplumu aydınlatma görevinizi unutup sırf saldırma üzerine gazetecilik yapmanız Türkiye’ye hiçbir fayda getirmez. Sadece günü kurtarır. Bu anlamda adalet ve gazetecilik etiği yönünden eksikliğiniz olduğunu düşünüyorum. Saygılarımla.”

*  *  *

Öncelikle bu kibar eleştiri için teşekkür ediyorum. İznini almadığım için ismini vermiyorum... Bu fırsattan yararlanıp görüşlerimi açıklamak isterim. Biliyorsunuz, dünyanın bütün demokratik ülkelerinde üç temel erk vardır.
Yasama (Meclis), yürütme (hükümet) ve yargı.
Son zamanlarda Türkiye’de buna dördüncü bir erk eklendi!
Cumhurbaşkanı!
Kanunda, kitapta ve yasalarda yeri olmayan her konu hakkında bile bol kepçe konuşuyor, nutuk atıyor, yasamanın ve yürütmenin önüne çıkıp onları etkileyip yönlendiriyor.
Meclis ve hükümet tümüyle onun emrinde.
Yargı derseniz, bağımsızlığı yok edilmiş durumda. Mahkemelere talimat veriyor, Anayasa Mahkemesi kararlarını bile tanımadığını açıkça söylemekten çekinmiyor.
Attığı her adımda, söylediği her sözde onun bilinçaltını görüyoruz:
“Ben bir dünya lideriyim. Beni buraya halkımız seçti. İstediğimi yaparım, istediğimi söylerim, hiçbir şeyi takmam. Anayasal güvence altındayım, sadece vatan hainliğinden yargılanırım...”

*  *  *

Evet, bu dördüncü erk, bugüne kadar bildiğimiz üç erk’in önüne geçmiş durumda!
Bir numaralı erk oldu.
Yönlendirici, tek adam, tek karar verici...
Her gün siyaset yapıyor.
İç siyasette particilik, dış politikada yönlendiricilik... Göreve başlarken ettiği namus ve şeref yeminini çiğniyor.
Yasama ve yürütme her konuda onun ağzına bakıyor.
Her taşın altından o çıkıyor.
Sadrazam Davutoğlu Ahmet saf dışı bırakıldı, bıkkın ve çaresiz... Durumu göstermelik bir biçimde idare etmeye çalışıyor.
Başka bir deyişle kendi kendine “Başbakancılık” oyunu oynuyor.
O kadar ki, satılık-yalaka yandaş medya bile Tayyip’ciler-Ahmet’ciler olarak ikiye bölünmüş durumda.

*  *  *

Okuyucum bana ve Uğur Dündar’a işte bu konuyu soruyor:
“Niçin her gün Tayyip Erdoğan’a yükleniyorsunuz?”
Ya kime yüklenecektik!
Ortalıkta doğru dürüst bir iktidar partisi yok, başbakan ve hükümet yok, özellikle de muhalefet yok.
Bir elinde kırk marifet olan (!) bir tek şahıs, bir tek dünya liderimiz var, biz de arada sırada işte ona yükleniyoruz.

AB bastırıyor

 

Sevgili okuyucularım, ülkemizi mahvettiler. Almanya dün Ankara’daki büyükelçiliğini, İstanbul’daki başkonsolosluğu ile Alman lisesini tatile soktu. Nedeni terör korkusu...
Bizimkiler ise palavra edebiyatını hiç utanmadan, hiç sıkılmadan sürdürüyor:
“AB’yi kafakola aldık, artık Avrupa ülkeleri bizden vize istemeyecek.”
“Hazırla bavulunu, al biletini, ver elini Avrupa!..”
Tamamen yalan, göz boyamaca.
Tam tersine, Avrupa Türkiye’yi sürekli uyarıyor. İşte size son iki günden iki örnek:
İlki: Avrupa Konseyi yazılı açıklama yaptı. Türk Ceza Kanunu’nda yer alan 299. maddenin tümüyle kaldırılmasını resmen istedi. Bu madde cumhurbaşkanına hakareti içeriyor, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası
öngörüyor.
Gerekçesi: Bu madde Avrupa ve uluslararası standartlarla uyuşmuyor, fikir ve ifade özgürlüğü ile bağdaşmıyor.

*  *  *

Bu maddeye dayanarak bugüne kadar yaklaşık 1.900 dava açıldı ve bu işin şakası yok. Önüne gelen mahkemeye sevk ediliyor.
Gazeteciler, siyasetçiler, ev kadınları, üniversite, lise ve ortaokul öğrencileri, esnaf, işadamları, aklınıza kim gelirse...
Bu konuda benim de hakkımda açılmış 20’den fazla dava var. “Hakaretlerimi (!)” görseniz gülersiniz... Bunları günün birinde (ibret olsun diye) kitap yapmayı düşünüyorum.
Avrupa’nın hiçbir ülkesinde böyle bir ceza kanunu maddesi yok. Adamların aklı bunu almıyor.

*  *  *

İkincisi: Avrupa Konseyi bir yazılı açıklama daha yaptı ve bu kez doğrudan dünya liderimiz Recep Tayyip beyefendiyi uyardı:
“Anayasa Mahkemesi’nin (dolayısıyla tüm yargının verdiği ve vereceği) kararlara karışmasından ciddi olarak endişeliyiz. Bu tehditler Avrupa Konseyi’nin (ve dolayısıyla AB’nin) demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi temel ilkelerinin açıkça çiğnenmesidir.”
Dikkat ediniz, bu kararlar açıklandı ama bizimkilerden tık yok!..
Çünkü konuşmak işlerine gelmiyor zira karşılarında para bekledikleri AB var.
Her gün dayılanan, babalanan, efelenen, bütün dünyaya posta koyan bizim gemi aslanları bu konularda sessiz!