Sevgili okuyucularım, yazının başlığını görünce belki düşünmüş olabilirsiniz “Diktatörler hiç özlenir mi” diye!..
Ancak çağımız dünyasında, özellikle bazı Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde özlendikleri oluyor.
İşte bu söylediklerimin üç tipik örneği:
Saddam, Kaddafi ve Esad.
Saddam bizim sınır komşumuzdu ve tam bir diktatördü. Irak’ı yıllarca tek başına, sadece Baas partili ekibiyle birlikte yönetti.
Irak onun zamanında kalkındı.
Ülkede hırgür yoktu, terör yoktu...
İnsanlar belki özgür değildi ama en azından can ve mal güvenliği vardı.
Saddam Türkiye’ye karşı hiçbir zaman düşmanca bir tavır sergilemedi, terör ihraç etmedi.

*  *  *

ABD ve İngiltere başta olmak üzere Batı dünyası günün birinde Irak’a tavır koymaya başladı. Saddam’ın son kullanma tarihi dolmuştu ve artık devrilmesi gerekiyordu!
Bu amaçla dünya kamuoyuna bir sürü yalanlar yayılmaya başlandı:
“Irak’ın elinde dünyada pek az bulunan kitle imha silahları var. Bunları kendi insanları ve komşu ülkeler üzerinde kullanacak.”
Türkiye’de Turgut Özal dönemi idi. Bu tezgaha düşen ve bilir bilmez konuşan Özal nutuk atmaya başladı:
“Ordumuz Irak’a girecek, Saddam’ı devirecek. Bir koyup üç alacağız!..”
Bu maceraya girmeyi reddeden Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay istifa etmek zorunda kaldı.

*  *  *

Uzatmayayım, ABD ve İngiltere başta olmak üzere Batı dünyası Irak’a girdi. Yüz binlerce Irak vatandaşı sınırı aşıp Türkiye’ye göç etti.
Saddam yakalandı ve idam edildi. İdam sahnesi televizyonlarda yayınlandı.
Sonraki aşamalarda görüldü ki Irak’ın elinde kitle imha silahları falan yoktur.
Bir diktatörlük işte böyle sonlandı ama devamı hiç parlak değildi.
Irak bölündü, mezhep terörüne ve dinci teröre teslim oldu. Şii Sünni kavgası çıktı. Aynı olaylar günümüzde de sürüp gidiyor, her gün bombalar patlıyor. Irak’ın Musul gibi büyük kentleri bile şimdi IŞİD’in elinde, kuzeyinde Kürt devleti kuruldu.
Saddam gitti, Irak’ta istikrar yok oldu. Yıllardan beri hiç kimsenin can ve mal güvenliği yok.
Onun zamanında ağzını açamayan, ancak güvenlik içerisinde yaşayan Irak halkı şimdi bin pişman. Herkes “Keşke Saddam başımızda olaydı” diyor.

*  *  *

Libya’nın diktatörü Kaddafi!.. Ülkesini uzun yıllar boyunca demir yumrukla yöneten bir darbeci.
Operet soytarısı gibi bir tipti ama ülkesini kalkındırdı. Fabrikalar, limanlar kurdu, çöllerini yeşertti, işsizliği yok etti.
Bu yatırımlar sürecinde Türk müteahhit şirketlerine de milyarlarca dolarlık iş verdi. Bazıları Libya hükümetini dolandırmayı başardı!
Batı dünyası açısından aynı durum Libya için de geçerliydi.
Kendileri için baş belası olarak gördükleri Kaddafi’nin devrilmesine karar verildi...
Ve devrildi...
Ahali tarafından linç edilerek öldürüldü.

*  *  *

Sonrasında Libya ikiye bölündü. Bu kez iki yönetim arasında kanlı savaşlar başladı. IŞİD orada da devreye girdi. Şimdi kimin eli kimin cebinde belli değil.
Libya’da iş yapan Türk şirketlerini soracak olursanız hepsi battı. Bütün sermayelerini yitirdiler.
Kaddafi sonrasında bizim Tayyip hükümeti Libya’da savaşan dinci gruplara 300 milyon dolar parayı uçakla, bavullar içerisinde gönderdi!
Bunu doğrulayan, Ali Babacan isimli Başbakan Yardımcısı oldu. “Uçak düşer diye korktuğumuz için parayı birkaç seferde gönderdik” dedi!
İşin kötüsü, o paralar daha Libya’ya vardığı anda yağmalandı. Kime gittiği bugün bile bilinmiyor. Türkiye’de o paraların hesabı sorulmadı...
Ve Libya’da savaş sürüyor. Halk savaştan bıkmış durumda.
Aynen Irak ve Saddam olayında olduğu gibi Libya halkı da Kaddafi’yi arıyor, özlüyor.

*  *  *

Esad ve Suriye olayını hepimiz çok iyi biliyoruz.
Türkiye’ye Saddam ve Kaddafi’nin devrilmesi olayında Batı dünyası tarafından üçüncü sınıf figüranlık rolü verilmişti.
Esad olayında ise Tayyip iktidarlarına başrol oyunculuğu payesi verdiler!
Esad’ın devrilmesi ve Suriye’nin bölünmesi için Tayyipgillere yüksek yerlerden, taa ABD’den emir gelmişti.
Bizimkilerin öngörüsü ise sıfır düzeyinde idi. Rejimi derhal değiştireceklerini hayal ettiler! Cuma namazını Şam’da kılmaktan dem vurur oldular!..
Yandaş medyaları tam beş yıldan bu yana Esad’a sövüp duruyor ama o yerini koruyor.
Oysa Esad’ın Türkiye’ye karşı beslediği bir düşmanlık yoktu, bize terör ihraç etmemişti.

*  *  *

Sonuçta Suriye bölündü, parçalandı. Ülke resmen harabeye döndü.
Bizim hükümetlerin, özellikle Tayyip-Davutoğlu Ahmet ikilisinin yanlışları sonucunda Suriye sınırımızda yeni komşularımız (!) oluştu.
IŞİD, PKK vesaire dinci ve Kürtçü terör örgütleri...
Tamamının arkasında ABD ile birlikte Suudi Arabistan ve Katar gibi din tüccarı hırsız yönetimler var...Türkiye Cumhuriyeti onların oyuncağı yapıldı.
Üç milyon Suriye vatandaşı savaştan kaçıp Türkiye’ye sığındı. Oysa orada hepsinin iyi veya kötü işi gücü, evleri, tarlaları, dükkanları vardı.
Şimdi AKP hükümeti onları besliyor, oy deposu olarak gördüğü o zavallı kitleleri “T.C. vatandaşı” yapmayı planlıyor!..

*  *  *

Saddam, Kaddafi ve Esad...
Üçü de diktatördü ama ülkelerinde yaşayan milyonlarca insanın can ve mal güvenliği tamdı.
Şimdi ilk ikisi devrildi ve öldürüldü, üçüncüsü yerini koruyor...
Ve profesyonel teröristler hariç bu üç ülkenin insanları da şimdi “Eskiden durumumuz çok daha iyi idi. Hiç değilse güvende idik, kansız bir ortamda yaşıyorduk” diyor.
Diktatörler özlenir mi?
Irak, Libya ve Suriye’de yaşıyorsanız, demek ki özlenirmiş!