Sevgili okuyucularım, Türkiye’de akla hayale gelmeyecek olaylara tanık oluyoruz... Ve ağlamak mı gerekir gülmek mi, bilemiyoruz!
İktidar gazetelerinden birinde dün birinci sayfada kocaman verilen manşet haber vardı. Aynen şöyle:
“Boğaz’dan Fas’a şehitlik köprüsü.”
Anlamını ilk okuyuşta elbette ki çözemediniz. Şimdi haberin alt başlığına bakalım:
“Devlet, darbecilere direnirken Boğaz köprüsünde canını veren Faslı Jadoid Merroune’nin izini sürüp ailesine ulaştı. Kahramana önce vatandaşlık, sonra şehitlik unvanı verilecek.”
Yine mi anlamadınız!.. O halde haberin devamını okuyalım:
“FETÖ’nün 15 Temmuz kalkışmasına göğsünü siper edenlerden biri de 32 yaşındaki Fas’lı Jadoid idi.
İçişleri Bakanlığı kahraman gencin ailesinin şehitlere tanınan haklardan yararlanabilmesi için titiz bir çalışma yürütüp Fas’a özel bir ekip gönderdi...”

*  *  *

Peki sonra ne olmuş, haberi okumayı sürdürelim:
“Oğlunuz bir kahraman. Türk vatandaşı olmasını istiyoruz diyen ekibe aile olumlu cevap verdi. Ağabeyi geçtiğimiz günlerde İstanbul’a gelip vatandaşlık işlemlerini başlattı. Prosedür tamamlandığında Jadoid şehit kabul edilecek, ailesine bir ev verilecek ve yaklaşık 3.200 lira maaş bağlanacak...”
Peki kimmiş, neyin nesiymiş yeni şehidimiz. Gazete onu da anlatıyor:
“İki yıldır Türkiye’de yaşayan Jadoid beş dil biliyor ve geçimini turist rehberliği yaparak sürdürüyordu. O gece darbe girişimini duyunca tereddütsüz kendini sokağa attı ve Türkiye için seve seve canını verdi.”
Helal olsun vallaha, böyle kahraman bir şehide ancak şapka çıkarılır! Zaten haberin iç sayfadaki devamında şöyle deniliyor:
“Kahraman Fas’lı bizim için şehit oldu.”

*  *  *

Ev arkadaşının anlattığına göre Jadoid o gece darbe olduğunu anlayınca çok kızmış, hemen sokağa fırlamış, tankları durdurmak için Boğaz köprüsüne gitmiş ve orada vurulmuş.
Bu durumda darbe gecesinin 246. şehidi oluyormuş!
Sayın devletimiz bu rahmetlinin abisini İstanbul’a getirmiş. 15 Temmuz şehitlerinin vatandaşlık haklarından yararlanmasını sağlamak amacıyla abi ile görüşmeler yapılmış ve ailesi, şahsın Türk vatandaşı olmasını kabul etmiş.

*  *  *

Peki bundan sonra neler olacakmış?
Şehidimizin (!) ailesine devlet yüklü bir ikramiye verecekmiş ama iş bununla da kalmıyormuş.
Ayrıca bir ev verilecek, üzerine de 3.200 lira (yaklaşık bin dolar) maaş bağlanacakmış.”
Yani kısacası, ailenin başına devlet kuşu konmuş.
Sen şimdi gel de bu çılgın önerilere “Hayır” de bakalım!

*  *  *

Bu haberi okuyunca kendi kendime sordum...
“O gece örneğin bir Amerikalı, Alman, Japon vesaire birileri de serseri bir kurşunla öldürülmüş olsaydı, acaba Müslüman olmadıkları halde onlar da 15 Temmuz şehidi mi ilan edilecekti?
Onlara da ikramiye ve ev verilip şehit maaşı mı bağlanacaktı?

*  *  *

Doğu ve Güneydoğu’daki PKK teröründe bugüne kadar yaklaşık yedi bin kahraman askerimizi ve polisimizi şehit verdik.
Onlar hepimizin unuttuğu isimsiz kahramanlar.
Fas’lı turizt rehberine sağlanan böylesine bir kıyak acaba hangisinin geride bıraktığı acılı ailelerine sağlandı?
Özel kampanyalarla televizyonlarda toplanan yardım paraları, bin dolar maaş ve bir ev...
Allah gerçek şehitlerimizin hepsine rahmet eylesin.
Ucuza gitmişler!

Diyanet’in cumhuriyeti!


Sevgili okuyucularım, burada birkaç gün bir öneride bulundum...
Diyanet bir genelge yayınlasın ve Cumhuriyet Bayramı’nda camilerimize Türk Bayrağı asılsın.
Elleri varmadı...
Çünkü onların kısır kafasına göre camiler milletin değil ümmetin yeridir! Dolayısıyla oralara bayrağımız asılamaz!
Gerçi bazı imam ve müezzinler astı ama 80 bin camiden belki 500’üne asıldı. Çoğu korkuyordu Diyanet tarafından haklarında soruşturma açılır diye.

*  *  *

Şimdi yeri gelmişken burada Diyanet’e birkaç soru sormak istiyorum.
- Her zaman olduğu gibi 28 Ekim Cuma namazı öncesinde de, camilerde okunan hutbeyi siz hazırlayıp gönderdiniz ve imamlar cemaate bunu okudu. Ertesi gün Cumhuriyet Bayramı idi. Hutbenizde Cumhuriyet Bayramı’na birkaç cümleyle bile olsa değinildi mi?
- Aynı hutbede Kurtuluş Savaşı’ndan, Mustafa Kemal Atatürk, şehit ve gazilerimizden söz edildi mi? Sonrasında ruhlarına bir Fatiha okundu mu?
- Bir süre sonra 10 Kasım (Perşembe günü) geliyor. Acaba 4 Kasım veya 11 Kasım Cuma günkü hutbelerinizde onların adını geçirmeye tenezzül edecek misiniz? Yoksa yine
es mi geçeceksiniz?
- Siz ne biçim devlet kurumusunuz? Siz Cumhuriyet’in kuruluşu değil misiniz, neleri hangi yetkinizle görmezden gelip yok sayabiliyorsunuz?
Bu sorulara Diyanet yanıt verir mi?
Nah verir!