Sevgili okuyucularım, burada bazı konuları ısrarla, belki sizleri de bıktırmak pahasına yazmak zorunda kalıyorum.
Hırsızlık, yolsuzluk, adaletsizlik ve şimdi de dış politikada birbiri ardına karşımıza çıkan rezaletler...
Dış politika rezaletinin en başında kuşkusuz Suriye olayı geliyor.
Üç yıl öncesine kadar güneyimizde bize hiçbir zararı olmayan bir devlet vardı.
Ticaretimiz muhteşemdi...
Vizeleri kaldırmıştık, insanlar iki ülkeye özgürce girip çıkıyordu.
Suriye’den Türkiye’ye herhangi bir terör ihracı yoktu. Başka bir deyişle bize en ufak bir zarar gelmiyordu.

*  *  *

Dönemin başbakanı Recep Tayyip Suriye’ye yakın illerimizde, örneğin Gaziantep’te yaptığı parti mitinglerinde “Kardeşim Esad” diye haykırır, ona övgüler düzer, sonra dinleyenlere sorardı:
“Bunları yapıp iyi etmedik mi?”
Binlerce kişi hep bir ağızdan bağırırdı:
“Eveeeet, iyi ettin!..”

*  *  *

Dört yıl önce bir gün ABD’den Esad’ı devirme emri geldi ve Suriye ile durup dururken bozuştu. Bozuşmak ne demek, Esad rejiminin bir numaralı düşmanı oldu.
Artık ağzı değişmişti. Suriye’ye girip Şam’ı fethetmekten, Emeviye Camisi’nde iki hafta içerisinde cuma namazı kılmaktan dem vuruyordu!
Namazı kaza’ya bıraktı!
Bu işlerin o kadar kolay ve ucuz olmadığını bir süre sonra anladığında iş işten geçmiş ve yanlış hesap bu kez Bağdat’tan dönmüştü.

*  *  *

Beş dakkada Beşiktaş yöntemiyle Suriye rejimini devireceğini zanneden iktidardaki aymazlar, pabucun hem de çok pahalı olduğunu en kısa zamanda gördüler...
Ve onlar bağırıp çağırırken Suriye ile olan 960 kilometrelik sınırımızın büyük bölümüne yeni komşularımız gelip yerleşti...
En başta, kelle kesen gaddar ve acımasız IŞİD... Biz onları bir süre besledik. Silah, cephane, gıda yardımında bulunduk.
İkinci komşumuz PKK oldu. (Diğer İslamcı terör örgütlerini saymıyorum.)
Torbadan çıkan son komşumuz ise Rusya!
Şu tabloya bakınız, inanılır gibi değil. Bunları elleriyle çağırdılar.

*  *  *

Bizler cahil kafalarımızla yırtınıyorduk:
“Yapmayın etmeyin, tehlikeli bir oyun oynuyorsunuz. Bu Ortadoğu bataklığına bir giren bir daha çıkamaz. Gelin, vakit daha çok geçmeden bu kirli oyundan, gereksiz maceradan kendinizi ve ülkemizi kurtarın.”
Küçük dünyaları onlar yaratmıştı ya, umursamadılar bile...
Ve şimdi içine düştükleri açmazlara, acınası durumlara bir bakın siz.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni o iki paralık Suudi Arabistan’ın bile kucağına oturtmaktan utanmadılar.

*  *  *

Şimdi durduk yerde tartıştığımız şu konulara bir bakınız:
“Suriye’ye askeri müdahale yaptık mı, yapmadık mı?”
“Yapacak mıyız, yapmayacak mıyız?”
Hükümetin içinden bile farklı sesler çıkıyor.
Sadrazam ayrı telden, Hariciye Nazırı ile Harbiye Nazırı başka telden çalıyor.
Biz hangisinin söylediklerine inanalım!

*  *  *

Bir başka olay daha var ki, hafife alınacak gibi değildir.
Suudi Arabistan, Türkiye’ye katkı olsun diye savaş uçaklarını İncirlik Üssü’ne gönderdiğini ve uçakların indiğini resmen açıkladı.
Demek ki girersek, Suriye’ye şeriatçı-hırsız-din tüccarı Suudiler’in desteği ile gireceğiz.
Ancak onların bu sözlerini bizimkiler yalanladı. Uçaklar inmemiş.
Peki bu durumda biz kime, hangi tarafa inanmalıyız?
Kafamda bir soru daha var:
Genelkurmay Başkanı bizim sadrazamla birlikte birkaç gün önce Suudi Arabistan’a gitti, kral hazretleriyle bire bir görüştü.
Bir şeyler olacağı o sırada hissedilmişti ama ne olacağı bilinmiyordu.
Günün birinde Suudi uçaklarının İncirlik’e ineceğini kim bilebilirdi!
Gerekçesi de ilginç:
Türkiye’ye yardım!
Demek ki yanı başımızdaki Suriye’ye girmek için 600 bin kişilik Türk Ordusu yetmiyormuş, o Suudi hırsızlarının desteğine muhtaç durumda imişiz!
Vay anasını sayın seyirciler!

*  *  *

Sevgili okuyucularım, Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalede bulunması çok can yakar.
O amaçla harcanacak her kuruşun hesabı sorulur.
Oradan gelecek her şehit cenazesinin hesabı daha da fena sorulur.
Bu iş Cizre, Sur gibi yerlerden gelen şehit cenazelerine benzemez. Onlar vatan savunması için can verdiler.
Suriye topraklarında vereceğimiz şehitler ne uğruna ölecek, bunu birileri bize anlatsın.

*  *  *

Sana ne kardeşim Suriye’den, sana ne Esad’dan... Niye bulaştın bu pisliğe?
Esad’ın Türkiye’ye karşı bir kötülüğünü, verdiği herhangi bir maddi veya manevi zararı, terör ihraç ettiğini falan biliyorsan açıkla, hep birlikte arkanda durup sana destek verelim.
Gir o zaman Suriye’ye, bildiğin gibi yap, Esad’ı ipe çek.
Ama hayır, sen yurt sevgisi için değil, kendi siyasal çıkarların doğrultusunda korkunç bir oyun oynamaya çalışıyorsun.
Türk Milleti’ni bu oyuna alet etmeyi amaçlıyorsun.
Bunu yaparken de bütün dünyaya posta koyup milleti bu yolla kandırmaya kalkışıyorsun.
Kusura bakma ama biz bunları yutacak kadar ahmak değiliz.

*  *  *

Bak!..
Senin bu oyununa ABD, AB, Rusya, Birleşmiş Milletler, herkes karşı çıktı ve çıkıyor.
Bu ucuz oyunu sana yedirmeyecekleri şimdiden belli.
Bir tek yerden bile destek alamadın. Aldı isen söyle de bilelim.
Elin mahkûm, tükürdüğünü yalayacaksın.
Yanımızda sadece hırsız Suudi Arabistan ve Katar ikilisi kaldı.
Sen neyin oyununu oynuyorsun, kime yutturmaya çalışıyorsun!
Gel, henüz zaman varken vazgeç şu atraksiyondan.