Sevgili okuyucularım, geçmiş yıllarda gazeteci olarak yaşadığımız bazı olayları çok iyi anımsıyorum. Yazılarımızda herhangi bir yanlış varsa ilgili kişi ve kurumlar arar ve durumu anlatırdı. Bakanlar, genel müdürler...
Biz gazeteciler de yapmış olduğumuz hatayı (karşılıklı saygı kuralları doğrultusunda) seve seve düzeltirdik... Zira insanız, hata yapabiliriz.
Sorduğumuz sorulara da ilgili kişi ve kurumlardan (işlerine gelmiyor bile olsa) genelde yanıt gelirdi.
Onlar bize, biz onlara saygı gösterirdik.
Birbirimize düşman değildik.
Daha doğrusu onlar bize düşman değildi. İktidar gücünü kullanıp toplumu kamplara bölmemişler, kin ve nefret tohumları saçmamışlardı.
Sözünü ettiğim bütün güzel kural ve gelenekler, burnu Kaf dağında olan bu iktidarla birlikte yok edildi ve çöp sepetine atıldı!

* * *

Şimdi bunların getirdiği yeni kurallar geçerli:
- Yazdığı yanlışsa gazeteciyi adam yerine koyup arama. Derhal mahkeme kararıyla tekzip gönder. Tekzip kararı veren mahkemeler nasıl olsa bizden! Her isteğimiz kabul edilir.
- Tekzip yetmez, bir de mahkemeye verip gözlerini korkut ki, bir daha yazamasınlar!
- Bunların sorduğu sorulara işimize gelmediği sürece asla yanıt verme! Hortummuş, ahlaksızlık, vurgun veya irili ufaklı yolsuzlukmuş, duymazdan ve bilmezden gel, hiç aldırış etme. Birkaç gün yazarlar ve sonra unuturlar!
Evet, bu iktidarın çarpık anlayışı böyle.

* * *

Fransa’da Avrupa futbol şampiyonası yapıldı. Rezil olduk ve elendik.
Sporda yenmek de var yenilmek de ama bunu değil işin öncesinde ve sonrasında yaşanan olayları kastediyorum.
Kampta prim kavgaları çıktı, unvanı “İmparator” olan teknik direktörle futbolcular birbirine girdi. Anlaşıldı ki milli görev, televizyon reklamlarında artistlik dahil, sadece para için yapılıyordu!
Bunlara bugüne kadar kaç yüz bin Euro prim verildi, gizli!
Futbol Federasyonu tarafından Fransa’ya götürülen kafilede çok sayıda eş dost ve iktidardan torpilli yandaşlar yer almıştı.
Bu beleşçiler Fransa’da milletin paralarıyla günlerce ağırlandı.
Beleşçilerin isimleri de gizli!
Burada defalarca sorduk, herhangi bir yanıt verilemedi.

* * *

Bay İmparator sahada uğranılan hezimetler sonrasında konuştu:
“Biraz bekleyin, gereğini yapacağım.”
Aradan haftalar geçti, ne gereğini yaptı ne de başka bir şey!
Şimdi o da işin unutulmasını bekliyor.

* * *

Avrupa futbolunun bazı dev ülkeleri, dört dörtlük teknik direktörleri var.
İspanya, İngiltere, Rusya gibi ülkeler turnuvada başarısız olunca hepsinin teknik direktörleri istifa yolunu seçti. Doğrusu da buydu.
Resmi unvanı Türkiye Futbol Direktörü olan bizim imparator Fatih Terim’i soracak olursanız, kendisinden tık yok!
Federasyondan da yok!
Bizim imparator ayda 330 bin Euro maaş alıyor.
Eski parayla yaklaşık bir trilyon.
Dünyada böyle bir maaş alan kaç futbol adamı var?
Bu korkunç rakamı hak edecek hangi başarıları elde etti?
Ama bizim imparator ses vermiyor, sütre gerisine çekilip bekliyor ve hezimetleri unutturmak için zaman kazanıyor.
Bu soruları sorduk ama devletten de, kendisinden de ne yazık ki ses gelmiyor.
Bizim spor basını derseniz, bunların üzerine gitmek asıl onların görevi ama çoğu belli kişi ve kulüplerle bağlantılı olduğundan, onlar da suskun kalmak zorunda!
İşin üzerine daha fazla gitmeleri mümkün değil.

* * *

Futbolu bırakıp Diyanet’e gelelim zira aynı tablo orada da var, hem de fazlasıyla...
Geçtiğimiz salı günkü yazımda bizim Diyanet’e birkaç masum soru sormuştum...
- Ülke yönetenler tarafından ramazan ayında her akşam kameralar önünde düzenlenen ve yine onlar tarafından medyaya servis ettirilen iftar şovları günah mıdır değil midir?
- Devletin ve milletin parasıyla yine her akşam saraylarda vesairelerde kurulan görkemli iftar sofraları, o sofralarda atılan siyasi nutuklar günah mıdır değil midir? Yani Allah bunları kabul eder mi?
- Ramazan ayında din sömürüsü ve din ticareti yapıp milleti kandırmak, dinimizi oy avcılığına ve siyasete alet etmek acaba günah mıdır değil midir?

* * *

Bunları geçtiğimiz salı günkü yazımda Diyanet’e sormuş ve aynen şöyle demiştim:
“Bakalım Diyanet ne diyecek?..Kuşkunuz olmasın hiçbir şey diyemeyecek!..”
Nitekim demedi, diyemedi...
Bütün bunların Allah indinde günah olduğunu Diyanet elbette ki bizlerden çok daha iyi biliyor...
Ama “Evet arkadaş, bunları sormakta haklısın. Bunlar günahtır ama ne yaparsın ki bize maaşımızı onlar veriyor. Biz bu konuda konuşamayız” diyemez...
Diyanet, AKP iktidarının arka bahçesi olmuştur.
Dinimiz resmen siyasete alet edilmektedir.

* * *

İşte size birbiriyle ilgisi ve bağlantısı olmayan iki sektörden iki ayrı örnek!..
Futbol ve din...
İkisinde de ilgili kişi ve kurumlara birkaç soru soruyorsunuz ama asla yanıt gelmiyor...Yazımın başında söylemiştim...
Bu iktidarın temel bir ilkesi var!
“İşinize gelmeyen soruları görmezden gelin ve sakın ola ki yanıt vermeyin. Her gün yazacak değiller ya, bilemedin üç dört gün yazarlar, sonra unutup giderler...” Türkiye sadece kendi çıkarlarını düşünen işte bu kafalar tarafından yönetiliyor.

Türkiye’nin Turgay Şeren’i...


Büyük kaleci ve spor adamı Turgay Şeren aramızdan ayrıldı. Onu yakından tanıma onurunu kazanmıştım. Hem spor yazarı, hem de Profesyonel Futbolcular Derneği Başkanı idi ve her yılbaşı öncesinde büyük boy Atatürk takvimleri bastırıp çok sayıda gönderirdi.
O babayiğit adamın hastalığı kötüydü ve artık çökmüştü. Takvimler artık gelmiyordu!
Son konuşmamızda sadece para peşinde koşan futbolcuların spor ahlakından ve sakalından söz etmişti:
“Bir futbolcu bizim zamanımızda sakal bırakacak, asla mümkün değildi. Takımdan kovulurdu.”

* * *

Bir anımı anlatayım. Yıl 1995. Yeğenim Sinan Çölaşan’ı Ankara’da Gençlerbirliği-Galatasaray maçına götürdüm. O sırada 14 yaşında olan Sinan bir futbol manyağı ve hasta bir Galatasaraylı. Bugün de öyle.
Turgay abi ile üçümüz maçtan önce öğle yemeği yedik, sonra maçı spor yazarları tribününde yan yana izledik.
Turgay abi “Futbol uzmanı ve yorumcusu (!)” küçük Sinan’ı çok sevdi...
Ve sonraki her konuşmamızda bana onu sordu, selam gönderdi. Vefalı bir büyüğümüzdü.
Büyüyünce Mülkiye’yi bitiren Sinan da yıllarca “Hayatımda tanıştığım en önemli kişi Turgay Şeren’dir” diye o günü anlatıp durdu.
Turgay abi efsane futbolcu olduğu kadar Atatürkçü ve yurtsever bir büyüğümüzdü.
Anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Allah rahmet eylesin.