“Sana ne bana ne?”
“Dolardan bize ne?”
Ve kampanya başlattılar...
“Bozdur doları”
Herkes döviz büroları ve bankalara koşacak, hesaptaki, yastık altındaki dolarları Türk Lirası’na ve altına çevirecek ve yabancı güçlerin Türkiye üzerindeki oyunlarını yüzlerine çarpacak...
Üçüncü İstiklal Savaşı!..

*  *  *

Bu iktidarın İstiklal Savaşlarının ardı arkası kesilmezken...
Damat Hazretleri içimizi ferahlatıyor:
“Kriz eşittir fırsat felsefesinden baktığımızda meseleye, her kriz kendi içinde birçok fırsat doğurur”
Recep Bey’in Enerji Bakanı yaptığı damadı Berat, “kriz felsefesi” yaparak Türkiye’yi fırsatlar ülkesi haline getiriyor...
Bir nevi abrakadabra!..

*  *  *

Millet aç, dükkanlar kapanıyor, işsizlik yüzde 11’i aşmış...
Ülkenin Cumhurbaşkanı Recep Bey de sanki 14 yıldır iktidarda değil de muhalefetteymiş gibi “İşsizlik yüzde 11’in üzerinde bu ülke bu hale düşmeli mi?” diye bize soruyor...
Valla bilmem bu acıklı hale düşmeli mi, kendi cevap versin!..
Ve yatırım, istihdam, rekabet gerekirmiş!..
Para?..
Canım para olmasa da olur...
Dolar bu, iner de çıkar da...
Dolardan bize ne?..
Bakkala, markete gittiğimizde ekmeği fasulyeyi, pirinci dolarla mı alıyoruz, bastırıyoruz TL’yi, dolduruyoruz fileyi!..

*  *  *

Ah benim ahmak kardeşim ah!..
Buğdayı alıyorsun dolarla...
Kuru fasulyeyi alıyorsun
dolarla...
Mercimeği alıyorsun dolarla...
Pirinci alıyorsun dolarla...
Angusu alıyorsun dolarla...
Angusa ot-saman alıyorsun dolarla...
Tarımı bitirdiler bunların hepsini ithal ediyorsun dolarla...
Sonra da “Dolardan bize ne” diye ahmaklaşıyorsun be kardeşim!..

*  *  *

Benzini, mazotu alıyorsun
dolarla...
Doğalgazı alıyorsun dolarla...
Köprülerden geçiyorsun
dolarla...
Köprülerden geçmiyorsun, geçmediğin için devlet senin yerine yapımcı firmaya para ödüyor dolarla...
A be ahmak kardeşim sonra da “Dolardan bize ne” diyorsun...
Yahu yakında donunu bile alacaksın dolarla...
Yahu sen ne ahmaksın be
kardeşim!..

Bu da Nazım’dan...


Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!
NAZIM HİKMET