Cumhuriyet’in 100’üncü yılına güçlü, aydın ve uygar bir Türkiye olarak ulaşmayı hedefliyorsak, bunun birinci ayağının “EĞİTİM” olduğu tartışılamaz. Böyle bir genç kuşak yetiştireceksek bunu da donanımlı ve liyakatli öğretmenler ile başarabiliriz. Gerçek olan şu ki; Türkiye liyakatsiz insanlarla asla bir yere varamaz.
Gerçekler ortada, son 14 yıldır din ağırlıklı bir eğitim oluşturulmaya çalışılıyor. Bugün açıkça ortaya çıktı ki, ülkemin son yaşadıklarının temelinde de uzun zamandır uygulanan yanlış eğitim politikası vardır. FETÖ belasını, bir daha yaşamamanın tek çözümü de Cumhuriyet’in kuruluş değerlerine sahip çıkıp, “LAİK EĞİTİM”e dönülmesidir. Siyaset artık eğitimden elini çekmelidir.
Anadolu’da güzel bir deyim vardır. “Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste ver.” Liyakat öncelikli olup, iş ehline verilmelidir. Bu ülkenin yetiştirdiği çok değerli eğitimciler var. Bu eğitimcilerden kesinlikle danışmanlık hizmeti alınmalıdır. Bunlardan oluşacak komisyonların vereceği raporlar doğrultusunda eğitimin de önü açılacaktır. Laik eğitime gereken önemi verip, genç kuşakları eğitseydik, bu insanlar bir köy imamının tuzağına düşmeyecekti. Eğitim çok ciddi emekler ister. Dün karar verip, bugün uygulayamazsınız. Devamlı olarak “Yeni Türkiye” diye nutuklar atılıyor. Nasıl bir sosyal devlet ki, gençlerine iyi bir eğitim veremediği gibi, fakir aile çocuklarına da maddi destek sağlayamamıştır.

DONANIMLI GENÇLER DE ELDEN GİDECEK

Her eğitim yılı başında, üniversite kayıtlarında onlarca cemaat mensubu, fakir aile çocuklarını halen yurtlarında kalmaları için avlamaya çalışıyor. Türk büyüklerimiz; eğitim yılı başlarken, okul ziyareti yapar, televizyonlar davet edilir ve yaptıkları konuşmalarda; “Bugün milyonlarca gencimiz yeni eğitim yılına başlıyor, hayırlara vesile olsun inşallah” derler ve gidiş o gidiş...…
Japonya, 2.Dünya Savaşı sonrası, 5 bin gencini Avrupa ve Amerika’ya eğitime gönderdi. Bu gençler, eğitimlerini tamamlayıp ülkelerine döndüler ve bugünkü Japonya’yı yarattılar. Bizim batıda eğitim gören ve mezun yüz binin üzerinde gencimiz var. Bunların ne kadarı geri dönüyor? Bırakın onların geri dönmesini, şu anda Türkiye’de iyi yetişmiş, donanımlı 25-40 yaşları arasındaki çoğu genç, batılı bir ülkeye kapağı atabilmenin çarelerini arıyor.
Ülkeyi yönetenler, yetti artık! Gerçekleri görelim ve tez elden eğitimin sorunlarını çözelim. Nerede eksik ve yanlış yapıldı ise, bunları düzeltelim. Yanlıştan dönmek de bir erdemdir. Bugün her zamankinden daha çok birlikteliğe ihtiyacımız olduğu açıkça ortadadır. Ama gelin görün ki, her gün yapay gündemler yaratılıyor. Bugün, Cumhuriyet değerleri ile kavga ederek, gerginlik yaratıp ayrıştırıcı söylemlerle ne yapılmak isteniyor? Biz geleceği mi hedefliyoruz, yoksa geçmişi mi masaya yatıracağız? İşinize geldiğinde 2023, gelmediğinde 1923...…

ADAYLAR, MÜLAKATA ÇALIŞIN, YETER

Değerli okurlar, öğrenmek istiyorum…Aşağıdaki uygulamalarla mı 2023 Türkiye’sini yaratacağız?
Kamuda kadro alabilmek için KPSS sınavları yapılıyor. Adaylar, yazılı sınavlardan sonra mülakata alınıyor. Sizin sınavdan kaç puan aldığınız önemli değil. Önemli olan mülakat. Sınavda yüksek puan alan adayların çoğu, mülakatta başarısız olunca şöyle bir soru akla geliyor. Acaba jüri, sınav sonuçlarının geçmişte olduğu gibi, çalındığından mı şüphe edip, mülakata önem veriyor? Sen öğretmen olacaksan “reis”in kim olduğunu bilecek ve yılbaşını kutlamayacaksın.
Biz bugün FETÖ’cüleri ne ile suçluyoruz? Bu hainler yıllarca sınav sorularını çalıp, kendi adamlarına vererek hak etmedikleri halde önemli kurumlara yerleştirdiler.
Bunun Türk lügatindeki karşılığı:
….!
Cuma hutbelerinde sıklıkla iyi ahlak ve kul hakkından söz edilir. Öğretmen adaylığı sınavlarında yüksek puanlar alanları mülakatta elerseniz, bu yaptığınız hutbedeki söylemlerle örtüşür mü?
Muhteremler, bu dünyada yaptığınız haksızlıkları kılıfına uydurabilirsiniz. Unutmayın!.. Yaradanın bilgisayarına virüs girmediği gibi, FETÖ’cülerin kullandıkları iddia edilen şifreli telefonlar da işe yaramıyor.
Lise yıllarımda, rahmetle anıyorum, tarih öğretmenim Fikriye Hanım’ı hayranlıkla izlerdim. O bize Lozan’ı zafer olarak öğretmişti... Sayın Cumhurbaşkanı, “Lozan hezimettir” deyince;“Fikriye Hocam neden bizi aldattın” demekten kendimi alamadığım gibi, ben de mi ülkeyi saran “aldatılma hastalığına” yakalandım diye kuşku duymaya başladım!
SON SÖZ: EN ZOR ORUÇ, KUL HAKKI YEMEMEKLE TUTULUR.