Türkiye, giderek hem içeride hem de dışarıda irtifa kaybediyor. Nasıl kaybetmesin; şu içinde bulunduğumuz duruma bakar mısınız? Cumhuriyet kurulduğundan bu yana, ülke ne böyle bir yönetim ne de böyle bir dönem yaşamamıştır. Terör, her gün gelen şehit cenazeleri, komşularla durumumuz, ekonominin sıkıntılarıyla ülke kavruluyor. Artık öyle bir hale geldi ki insanlar barut fıçısı gibi her an patlamaya hazır...
Laik demokratik Cumhuriyetimiz hiçbir dönemde tek elden yönetilmemiştir. Ama artık bugün ülkenin ortak akılla yönetildiğini kimse iddia edemez. Ülkemizin tek sesli ve tek karar verici tarafından idare edilmediğini söyleyebilir misiniz? Tüm üst yöneticiler iktidarla aynı siyasi düşüncede veya öyle görüntü vermektedirler. Böyle olunca da ortada elle tutulur hiçbir şeyin kalmadığı tüm çıplaklığı ile görülmektedir. Bu kadrolar ve bu anlayışla ileriye dönük neler yaşanacağını kestirmek zor olmasa gerek. İlginç olan da, ülkede derin bir sessizlik yaşanmaktadır. Bu sessizlik hayra alamet değildir. Dost meclislerinde insanlar kısık sesle ve cep telefonlarını uzak yerlerde bırakarak konuşuyorlar.

MİLLİ EĞİTİMDE DURUM VAHİM!


Özgür ülkelerin en sesli kurumları olan üniversitelerimiz bile sessizliğe büründü. Bu sessizlik sürerken, Türkiye’nin en saygın liselerinden biri olan İstanbul Erkek Lisesi diploma töreninde öğrenciler, okul müdürü ve eğitim kadrolarını tutumlarından ötürü protesto etti. Bunun nedeni, okul eğitim kadrolarının laik demokratik cumhuriyetten uzaklaşmalarıdır. Gençlerin bu davranışı Türkiye’de milli eğitimin nasıl acıklı bir duruma geldiğini açıkça anlatmaktadır. Zaten yeni Milli Eğitim Bakanı da daha koltuğunu ısıtmadan, milli eğitimin “MAARİF” olarak değişmesi önerisini getirmedi mi? İşte Osmanlı özlemi, kafalarda halen oralarda kalmış. Bu durumda, bu ülke nasıl aydınlığı ve çağdaşlığı yakalayacak?
Sayın Cumhurbaşkanı, “Batı bizi kıskanıyor” diyorsunuz. Eğitim durumu ortada, sizler yol, metro ve havaalanı yaparak kıskanılacak bir ülke yaratacağınızı mı düşünüyorsunuz? Ülkem ancak iyi eğitimli, aydın ve Cumhuriyet’e bağlı kadrolarla kıskanılacak duruma gelebilir. Kadrolar yetişmezse, bu ülkede gelişmişliği yakalayamazsınız. Üretken olmayan, tüketen, eğitimsiz ve hep dışarıya bağlı bir toplum yaratırsınız. Ancak bunları becerebilirsek, ülkenin ihtiyacı olan kadroları yetiştirebiliriz. Bunları başaramazsak, saray külliyesinde birlikte yemek yediğiniz bilim adamlarını bulamazsınız. Ne dedi Sayın SANCAR? “Ben Cumhuriyet’in ürünüyüm!” Bunun ne anlama geldiğini de iyi değerlendirmeniz lazım.

BU ÜLKE HEPİMİZİN, AYRIŞTIRMAYIN


İnanıyorum ki, ülkenin geleceğini kıskanılacak düzeye getirebilecek çok iyi eğitimli “FORMASYON” almış aydın öğretmenler oluşturacaktır.
Gelin “hem dinini en iyi biçimde öğrenmiş, hem de son derece donanımlı ve kültürlü ilerici gençler yetiştirdik” diye övünelim.
Sayın Cumhurbaşkanı; ancak iyi eğitimli, dinini bilen uygar gençler yetiştirelim ki, yetişen bu kuşaklar şehit cenazesinde Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na kurşun fırlatmasın... Üzücü olan da, hiçbir yetkili bu olayı kınamamıştır. Eğer böyle davranırsanız, bir daha bunun önünü alamazsınız. Geçmişte, rahmetli İnönü’ye de politik saldırılar yapılmıştır. Bu ülke hepimizin; tek ulus, tek vatan, tek bayrak diyorsanız; ayrıştırmayın, ayrışmayalım.

EL ELE, OMUZ OMUZA YÜRÜYECEĞİZ


Sayın Kılıçdaroğlu; siz bu ülkenin yetiştirdiği, tüm yaşamında hiçbir kirliliğe bulaşmamış, aydın “kapı gibi diploması” olan, nazik bir Anadolu çocuğusunuz. Sizin bunlara pabuç bırakmayacağınızı biliyorum. Tüm yüreğimizle laik, de-
mokratik Cumhuriyet’in yanında hep birlikte el ele, kol kola, omuz omuza yürüyeceğiz...
Şair Ümit Yaşar Oğuzcan diyor ki;
Öyle bir açmaza düştü ki vatan
Uyku belli değil düş belli değil
Çöktü üstümüze bir kara duman
Işık belli değil, loş belli değil.

SON SÖZ: Bir gün bu ülkenin baş ucuna bir not, yanağına da bir öpücük kondurup gideceğim. Çok tatlı uyuyordun uyandırmaya kıyamadım diyeceğim.
Aziz Nesin