Büyük bir toplumsal kriz yaşıyoruz… Yaşanan sıkıntılar henüz bitmiş de değil. Daha bir süre devam edeceğini tahmin ediyorum. Ülkem yıllardır hazırlığı yapılan bu darbeden kıl payı kurtuldu. Cemaat uzantılarının ayıklanması da zaman alacaktır. Bu darbe sadece AKP iktidarına karşı yapıldı diye düşünürsek büyük bir yanılgıya düşmüş oluruz. Yapılan darbe demokratik Cumhuriyet’e karşıdır.
17-25 Aralık yaşanmasaydı, ülkem çok büyük bir cemaat darbesiyle karşı karşıya kalacak ve ülkeyi teslim alacaklardı. Türkiye’deki istihbaratın içler acısı durumu ortada! Ülkenin Cumhurbaşkanı darbe teşebbüsünü eniştesinden geç saatlerde öğreniyorsa, bu ülkenin istihbaratından söz edilemez. Devlet bu istihbarata mı emanet? İstihbarat uyudu mu? Yoksa uyur gibi mi yaptı? Geçmişte yapılan en büyük yanlış da TSK istihbaratının önünü kesmekti. Acı olan; uzun yıllardır bu cemaat yapılanması bilinmesine karşın, hiç müdahale edilmemesidir... TSK, yargı, polis ve Milli Eğitim’deki cemaat yapılanmasını sağır sultan bile duymuştu. Zamanında önlem alınsaydı, bugünler yaşanmazdı...

HUKUK GEREĞİNİ YAPACAKTIR


Ülkeyi yönetenler; Türkiye’de darbecilere verilmesi gereken cezaları “hukuk”a bırakalım. Bu cezalar verilirken de göz bebeğimiz TSK asla yıpratılmamalıdır. Silahlı kuvvetlerde ve kamuda yapılacak temizliklerde de büyük özen gösterilmeli, cadı avına dönüşmemelidir. “Kurunun yanında, yaş da yanar” dersek, Ergenekon ve Balyoz’daki gibi daha sonra içimizin yanacağı durumlar ortaya çıkacaktır. Tutuklanan darbecilerin görüntülerindeki işkence izleri demokratik bir ülkede asla olmamalıdır. Hukuk zaten gereğini yapacaktır. Yargı sürecinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi askıya alınmamalıdır.
Yüce Türk ulusu; tüm ülkeme geçmiş olsun. Diliyorum bu “yanıldık, kandırıldık” da son olur. Ülkeyi yönetenler, bu yaşananlar karşısında özeleştiri yapar, bundan sonraki yol haritası da sağlıklı biçimde belirlenir. Zira cemaat, adeta kanser hücresi gibi tüm ülkeyi sarmıştır.
Değerli okurlar, Kurtuluş Savaşı’nda da bu ülke, çok büyük sıkıntıları tüm halkımızın katılımlarıyla aşmıştır. O gün halkımız hiçbir etnik ayrım göstermediği gibi bugün de siyasi ve etnik ayrım göstermeksizin devletinin yanındadır. Meydanları dolduran o kalabalıklar, toplumun tüm katmanlarından oluşmaktadır. Kimse buna başka bir yorum yapamaz ve yapmamalıdır. Bu karşı duruş Türk milletinindir. Tek çare toplumsal uzlaşmayı sağlamak ve kucaklaşmaktır. Çeşitliliğimiz bizim zenginliğimiz olmalıdır. İşte bu zenginlikleri yaratacak ve ülkeyi aydınlığa ulaştıracak da “LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETTİR.”

GERGİNLİK YANLIŞLIKLAR GETİRİR


Sayın Cumhurbaşkanı, ülkenin bu yaşadıkları karşısında tüm toplumun psikolojisi bozuldu. Ancak siz ve kadronuz tüm olumsuzluklara rağmen, sakin, çevrenizdekilerin gazına gelmeden, ortak akılla sorunların üstesinden gelmelisiniz. İşte şimdi ülkenin, yandaş olmayan ”AKİLLER”e ihtiyacı var. Toplumun tüm katmanlarından, her düşüncedeki donanımlı insanları saraya toplamalısınız. Bu akiller inanıyorum ki, ülkeyi bu sıkıntılardan kurtaracak önerileri sizlere sunacaktır. Bu akiller, E.monşerler, E.generaller, E.üst düzey yargıçlar, E.valiler, E.yök başkanları, E.rektörler, E.polis müdürleri vs.den oluşmalıdır. Muhtar toplantılarındaki gibi değil, tartışmalı oturumlar yapılmalıdır. Yani bir tür “DANIŞMA MECLİSİ” gibi... İkinci bir grupta tüm şehirlerimizin, uygun sayıda yandaş olmayan kanaat önderleri ile yapılacak toplantılardır. İnanıyorum ki, bu iki grup toplantıları sonucunda demokratik Türkiye’nin fotoğrafı ortaya çıkacaktır. Siz hep ortak akıl demiyor musunuz? İşte ortak akıl!
Sayın Cumhurbaşkanı, demokrasiye inanan tüm ülke bu darbe girişimi nedeniyle yanınızda durdu ve durmaya da devam etmektedir. Gergin olmamalısınız, ancak bu şekilde sağlıklı çözümler ortaya koyabilirsiniz. Gerginlik yanlışlıklar getirir. Durup dururken Gezi Parkı kışlasını bu gergin ortamda söylemenin gereği var mıydı?
SON SÖZ: Birlikte kardeş gibi yaşamayı öğrenemezsek, aptallar olarak hep beraber yok oluruz.