Biliyorsunuz eleştirilerini sıralayan içerde ve dışarda kim varsa hepsi kötü, bir kendileri iyi. Eleştiri nereden geliyorsa o paralel. Politikalarını değiştirdiklerinde kandırıldık. Devasa terörist saldırılarından sonra hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmek serbest. İstifa zayıflık, tecavüzcüyü koruyup kollamak gayet normal... Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen son Türkiye Raporu’nu okudunuz mu dostlar? Lütfen okuyunuz ya da en azından bir göz atınız. Sağlıklı düşünen, özü sözü bir, gerçekçi biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için utanç verici, keyif kaçırıcı, umutsuz bir rapor. Ve gerçekten çok sert. Üzerinde itiraz edilecek yerler var kuşkusuz ama Allah aşkına gelinen noktadan gerçeklerden kaçıp, onu bunu kötüleyerek nasıl ve ne şekilde kurtulabiliriz ? Obama kameralar önünde eleştirilerini bir bir gözümüzün içine bakarak sıralarken içiniz sızlamadı mı memleket için ya da Avrupa’dan yükselen bu sert ötesi raporu okurken ciğeriniz yanmadı mı? Biz demokrasi, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, medyanın, yolsuzlukların hal-i pürmelali dedikçe heyheylenip, kabarıp bizi eleştirenler, elbette ki bu acı verici rapora da bir paralel kulpu takacaktır ama gelinen nokta da ortada işte. Raporu iade etmek, kör onları görmese de yıldızların varlığını ortadan kaldırmıyor maalesef. Demem o ki, devekuşu olsan şu kahredici gidişatı görürsün. Görürsün be kardeşim!


Efsane şair 80 yaşında


Hilmi Yavuz Hocam’ı epeydir tanırım. Tanıdığımdan bu yana bana hep haber sözü yazarı ya da okuyucusu diye tatlı tatlı takılması, gözlüğünün arkasından muzipçe ‘pöticim bugün nasılsın bakalım?’ diye sorması, tv yayınlarımı seyredip, sosyal medya paylaşımlarıma yorum yapması, ‘pazar 1’de kahvaltıda buluşuyoruz unutma ha!’ hatırlatmaları, diğer pötiyle bir olup türlü takılmalarımızı, kızdırmalarımızı, en şımarıkça çocukluklarımızı ‘Ya havle!’ diyerek sineye çekmesi vs vs... Hilmi Hocam’ın nasıl bir edebiyat çınarı olduğunu iş bilenler gayet bilge ve süslü cümlelerle anlatacaktır elbette. Bendeniz, bende yaşattığım ‘baba’ Hilmi Yavuz’un 80. yılına bir havai fişek yolluyorum. Hep birlikte nice yaşlara efsane şair. Mutlu seneler.


İnsan gibi insanlar


Bu kadim topraklarda bazılarını bir kenara koyarsanız adam gibi adamların yaşadığına tanık olursunuz. Yani hep bana hep bana demeyip, çalışan, üreten, paylaşan, kadir kıymet, ahde vefa diyen insanımızdan bahsediyorum. Rahmetli babamın ajandasına ‘Anadolu, içimiz insanlık dolu’ diye yazdığı özlü söz hep hafızamda. Aynen öyle. İçi insanlık dolu 58 Toyota bayiisi, şirketlerinin onlara başarı hediyesi Güney Amerika turunu ellerinin tersiyle itip, ‘Yav arkadaş ne Güney Amerika’sı! Biz o bütçeyle memleketin çocuğunu okuturuz’ demiş. Tam 3 milyon lirayı Mehmetçik Vakfı, Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı ve LÖSEV’e bağışlamışlar. Hani Diyojen abimiz Sinop sokaklarını gündüz vakti elinde yanan fenerle arşınlarken ‘adam arıyorum adam’ demiş ya! İşte o bilge yaşasaydı elindeki feneri bir kenara koyup, saygıyla ellerinden sıkardı bu bayii kardeşlerimin. Ben de o çocuklarımız adına teşekkür ediyorum. Selam olsun size dostlar, insanlığı hatırlattığınız için.


Hayata renk ver


Bilen bilir bu köşenin baştacı çocuklardır. Tacize, tecavüze uğrayan, sömürülen, oyun çağında çalıştırılan çocuklar ve elbette daha minicik kalpleri yaşam için atarken hastalıkla cebelleşen, savaşan çocuklar. Çocuklarımıza kim hangi yardım eli uzatırsa, kim onların gözlerine tatlı bir gülücük koyarsa kalemim onun için iyilikle,güzellikle oynar burada. ‘Hayata renk ver’ duyarlı birkaç kardeşimin kurduğu cennetlik bir hayır derneği. Hastanelerde yatan çocuklar için ellerinde boya, badana onların griliklerini, renklendiriyorlar. Uzun süreli tedavi gören çocuklarımızın hayatına renk veren gönüllüler onlar. Kimi zaman kitapla, kimi zaman oyuncaklarla dokunuyorlar onlara. Çocuklarımızın hayatlarına yaşam aşkı koyuyorlar ve gün be gün büyüyorlar. Din, ahlak öğretiyoruz diye yavrularımıza tecavüz etmiyorlar. Onların sağlıklı,neşeli,insan gibi bireyler olması için çırpınıyorlar. Cenneti vaadedip, onları iğfal eden bir zihniyetleri yok. Renkleri var onların, sağlıklı insanlar olsunlar diye iyi, ahlaklı öğretileri var ve çocukları sarıp sarmalamaları şehvetten değil, iyilikseverliklerinden. Onları tek başına güçlü bir birey yapmak istemelerinden. Yani Allah’la aralarına girmeden, cenneti vaadetmeden, cenneti yaşatan bir dernek ‘Hayata Renk Ver’. Hadi sen de destek ver.Unutma, sağlıktan büyük zenginlik yok.


333 yıllık dev bir çınar


Düşünsenize Yıl 1683. Tam 333 yıl önce bir çiviyle başlayan yolculuk hâlâ tam gaz sürüyor. Doğduğunda sanayii devriminin s’si bile ortada yoktu üstelik. Almanya’nın Gaggenau Kasabası’nda zamanın şartlarında bir demircilik atölyesinde dövülen ilk çivinin bir dünya devine dönüşebileceği umudu ya da öngörüsü var mıydı bilemem ama markaların ciddi ciddi mercek altına yatırması gerekiyor Gaggenau’yu. İtalya’nın itici gücü Milano ‘da katıldığım Mobilya Fuar’ında eve dair ne ararsanız var ve 2 yılda bir yapılan bu fuarda tüm dünyanın moda trendleri belirleniyor. Yani benim burada gördüğüm mutfak ya da salonları önümüzdeki 2 yıl boyunca dünyanın neresine gidersem göreceğim. Orası kesin. Gaggenau da EuroCucina’da hem 333. yılını kutluyor hem de sade bir güzellikle yenilediği efsanevi fırınını görücüye çıkarıyor. Zengin evlerinin vazgeçilmezi Gaggenau 333 yılı nasıl devirmiş, nasıl böylesine sağlam kalmış bir araştırmak lazım. Kalıcı olma derdindeki marka kişi ve kurumların ders alacağı çok şey var bu uzun yolculukta. Mutlu yıllar Gaggenau.


Trakya’ya selam olsun


Geçtiğimiz iki hafta içinde hem Fransa’da hem de İtalya’da bulundum ve takdir edersiniz ki yöreye ait tatları ne var ne yok yeme içme şansı yakaladım. Eşsiz bir gurme tecrübesi tabii. Memleketin bulguru, kuru fasulyesi, ayranı soğanı ayrı elbette. Bu seyahatlerim sonrasında bir de Çerkezköy’de yapılmış Avrupai modern bir tesise davet etme nezaketini gösterdi sevgili Berna S. Naipoğlu. Gittiğimde ise yine büyülendiğim tatları mideme indirirken buldum kendimi. Trakyamız’ın en keyifli mekanlarından bahsediyorum. Sibel Kutman Hanımefendi’nin el emeği göz nuru ürünlerine altın madalya kazandıran ve Fransız, İtalyanlar’a taş çıkaran tatlara şapka çıkarıyorum. Ailece büyüttükleri emek, dünya devlerine kafa tutan bir vizyon, eşine çok az rastlanır bir tat. Dünyanın bir çok yerine adım atan biri olarak söylüyorum ki memleketin değerlerini iyi bilmeli desteklemeliyiz. Hem yurttaş, hem de devlet olarak.