15

Üniformalı hainlerin gerçekleştiremediği 15 Temmuz darbe girişimi yalnızca TSK’da değil, tüm Türkiye’de Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği rotaya sımsıkı bağlı kalmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez gösterdi. Tüm bu olumsuzluklar yaşanırken, darbe girişimine karşı durmuş gerçek vatan evlatlarının, hemen akabinde Suriye sınırında anlı şanlı operasyona imza atıyor olması, Atatürk’ün şekillendirdiği TSK’nın yapısının ne kadar da sağlam ve yıkılmaz olduğunun kanıtı. Bize düşense böylesi bir ortamda askerimizin gururunu, onurunu kendi onurumuz, gururumuz sayarak o vatan evlatlarının yanında olmak. İşte o nedenledir ki, salı günü kutlayacağımız Zafer Bayramımız Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşları için çok daha önemli olacak. Yapmamız gereken, 30 Ağustos günü ve akşamında Atamız’dan yadigar bayramımızı ay-yıldızlı bayraklarla büyük bir çoşkuyla kutlayıp, Ulu Önderimiz’i özlemle anmamız olacaktır. Haydi Türkiyem haydi. Nice 30 Ağustoslar’a!

17

İnsana güven!

Ne yaparsan yap, ne edersen et dönüp dolaşıp kendine geliyorsun ya, sonuçta hani “Ben” e dönme zamanı diyerek, işte o zaman anlıyorsun içinde var olan gerçeğin dışında gerçek olmadığını! Bunun dışındaki her şey de zaten başkalarının sana söyledikleri, başka bir şey değil. Dünyanın dört bir yanında aldığı eğitimlerle birçok enerji tekniğinin bilgisini modern tıp bilgisiyle sentezleyip bir tedavi ekolü benimseyen Metin Hara’nın kurup yapılandırdığı insana güven’de, bireyin ‘yaşamındaki en büyük hazineyi yani “kendini” kendine hediye etme zamanı’ öğüdü veriliyor. Sınırın yanı başında, memleketin orta yerinde yaşananları, yaşanacakları, metropollerde patlayan bombaları, ölümleri, öldürmeleri düşündükçe psikolojik yılgınlıklara inat, insana güven şart diyorum. Gündelik yaşamımıza bakıp, daha fazla kafayı yemeden kendimize zaman ayırmalı, bir çıkış yolu bulmalıyız. Çünkü bireyin kurtuluşu, toplumun kurtuluşu demektir. Sevgi ve düşünce gücü ile neler neler yapabilir bir bilseniz!

16

Verona’lı Jülyet

İngiliz oyun yazarı William Shakespeare’in klasikleşmiş oyununu bilmeyen yoktur. Okumadıysak da biliriz Romeo ve Jülyet adlarını. Yazarın en iyi oyunlarından biri. Dört yüzyıl önce yazılan bu klasik oyun, İtalyan şehir devletlerinden Verona’da geçer ve iki düşman ailenin birbirini seven gençlerinin aşk macerasını işler. Durum böyle olunca Venedik’te bulunduğum geçtiğimiz hafta içinde kentin burnunun dibindeki Verona’ya da gitmek istedim büyük bir şevkle. Tarihi dokusuyla, mimarisiyle, doğasıyla son derece küçük, bir o kadar da baştan çıkarıcı Verona şehri. Bir de üzerine efsanevi yazarın yapıtları eklenince tam bir turist cennetine dönüşmüş. Müzeleştirilmiş Jülyet’in evinin ve avlusunun dünyanın dört bir yanından gelenlerle dolup taşmasına tanık olunca kitap, film, müzik hiç farketmez bir eserin, kentlerin, kasabaların, ülkelerin yaşamını, kaderini nasıl da değiştirdiğini görüyorsunuz. Verona’lılar yatıp kalkıp İngiliz yazar Shakespeare’e dua üstüne dua ediyorlardır. Bizimkilerse memleketin bin bir zorlukla yetiştirdiği yazar çizerinden müzisyenine kim varsa değerleri tutuklatıp, ya vatan haini ilan ederek ya da yıldırarak bu memleketten kaçırma derdinde. Ezcümle sanatçımıza sahip çıkalım ki memleketimize sahip çıkalım bu yeter.