Başlıktaki gibi hayıflananlara sormak isterim, ne avantajımız varmış bizim? Stratejik coğrafi konumumuzun yanı sıra genç ve dinamik işgücümüz mü diyeceksiniz? Sürünüyoruz be!
Peki, neden kullanamıyoruz bu avantajları? Kim kullandırtmıyor? Neden bu kadar çok umurlarındayız? Dış mihraklar her daim bizim kötülüğümüzü istiyorlarsa, biz kimin kötülüğünü istiyoruz?
Coğrafi yapı demişken, İskandinav ülkelerine gitsen kıçın donar, hava bir türlü kararmaz, gündüz olmaz, alacakaranlık da yaşar dururlar. Hiçbir ticaret yolunun üzerinde de değiller. Kişi başı 50 bin dolar ortalama yıllık geliri nereden buluyorlar öyleyse? Stratejik coğrafi konum bu devirde hikâye!
Hadi avantaj diyelim... Üç kıtanın ortasındasın, ticari yollar senden geçiyor, her yere yakınsın. İyi de son 5 yılda coğrafi konumu dini referanslarla hareket edip avantajdan, dezavantaja o kadar hızlı çevirdik ki, ülkede olaysız gün geçmiyor. Türkiye, Suriye’de taraf olmasaydı iç çatışma ne kadar sürerdi? Taş çatlasa bir yıl... Sayıları ve maliyetleri her geçen gün artan 3 milyon Suriyeli Türkiye’de keyfine göre serbest dolaşım hakkı kazanır mıydı? Düşünün onlar bile hala Türkiye’den kaçıp kapağı Avrupa’ya atma derdinde...…
Bitmedi… Bir de üstüne karambolde Suriye’ye girdik. Girdik girmesine de, sorun girmekte değil, nasıl çıkacağımızda...… Boşalttığın anda yerin sana düşmanlarla dolar... Çıksan çıkamazsın.

Genç ve dinamik işgücü masalı

Gelelim genç ve dinamik işgücümüze... Nüfus genç, genç olmasına da çalışacak iş yok. Zaten burada hikâye üç kuruşa “iş buldum” diye sevindikleri ucuz işgücü değil! Öyle olsa o işin kralı Uzakdoğu’da, Hindistan’da...…
Avantaj deyince olması gereken enerjik, iyi eğitimli, yaratıcı, çözümcü, esnek üstüne üstlük genç bir yönetimin firmaların, şirketlerin, ülkenin başına geçerek koşturması...…
Aynaya bir baktık ki biz görece genç kalabalık bir kitleyiz. Ülkenin okullaşması 6.5 yıl olup genel ortalama ortaokul terk seviyesinde... O yıllar da din ağırlıklı sisteme çevrildi.
Öğrencilerin kızlı erkekli ders çalışmaları bile hoş görülmüyor! Gülmesine bile karışılan kadının, bir işyerinde çalışmasına hangi gözle bakılır o açıdan düşünün. Yönetenlerin bakış açısı bir nevi kuluçka makinası... Gitti mi, işgücümüzün yarısı! Demem o ki; Türkiye’yi bilim yerine din yönetmeye başlayınca işin varacağı yer belli oldu. Bu malzemeyle dünyada ancak figüran olunur. Çözümler kahvehane muhabbetlerinden daha seviyeli olmaz.
Sahi din demişken, Allah bizim yanımızdaysa, onların yanında olan kim? Sanki bizden daha iyi durumda görünüyorlar...…Dinsiz Japonlar ne yaptı da, Allah’ın sevdiği kuluymuş gibi yaşayan onlar? Adamların tek dertleri fotoğraf çekmek!