Karanlıkta şarkı söylemektir “Eyy Avrupa Birliği...” Çaresizliğin haykırışıdır...
Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde çok kritik bir süreç yaşıyoruz. Elimizdeki tek koz bizim iç içe yaşadığımız üç milyon Suriyeli mülteciden Avrupalıların vebalı gibi korkması...
Öylesine bir fobi ki bu, Avrupa ülkeleri 300-500 kişinin alınması için dahi referandumdan bahsediyorlar. Korku onlara dedirtti ki, size vize serbestisi üzerine de üç milyar Euro para verelim onları bize geçirmeyin.
Tamam dedik. Haziran başı dediler. Olur dedik. Geldik kasım ayına... Ortada ne vize serbestisi ne para... Hiçbiri yok! Biz ise hâlâ takoz görevi görüyoruz.

İlk taşı Lüksemburg attı

HDP milletvekillerinin ve gazetecilerin tutuklanmasının yanı sıra muhalefetin tek tek susturulmak istenmesi, demokrasi krizleri, internet kesintileri, OHAL, Erdoğan antipatisi Avrupa’ya “biz kiminle masaya oturduk?” sorusunu sordurdu.
Kalabalıktan ilk taş Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborn’dan geldi; “Avrupa Birliği, Türkiye’ye ekonomik yaptırım uygulasın! Türkiye ihracatının yarısının Avrupa ülkelerine gerçekleştiriyor ve Türkiye’ye yapılan yatırımların yüzde 60’ı Avrupa Birliği’nden geliyor.”
Bu ne demek? Avrupa’dan Türkiye’ye ekonomik ambargo tehdidi demek! Yapabilirler mi? Destek buldu bulmasına ama elimizde yola çıkmaya hazır üç milyon Suriyeli mültecinin yanı sıra onlardan yaptığımız 71 milyar dolarlık ithalatımız var! Şimdilik büyük çaplı bir hareket mantıklı görünmüyor.

Beklentiler fiyatlanırsa fena!

Burada tehlike piyasaların beklentileri önceden fiyatlamasıyla ilgili... Beklentiler olumsuz!
Nasıl ki Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üyelik için müzakerelere 2005 yılında başladığında yatırımcılar Türk bankalarına, şirketlerine, hisse senetlerine, tahvillerine büyük ilgi gösterdiyse şimdi bunun tam tersi oluyor. Kopuşun tepkisi bu... Gelmedikleri gibi kaçıyorlar!
Analistler kaygılı, riskleri orantısız derecede yüksek buluyor ve tedirgin oluyor. Finansal yatırımcılara hikâyesi olmayan bir ülkenin karamsar bir tablosunu çiziyorlar. Görünen o ki, daha da zor günler bizi bekliyor. Beklenti dedim ya, işte o fena!