AKP, 2002’de iktidara geldiğinde AB hedefiyle kamuoyunun büyük desteğini aldığı ve özellikle TSK’yı etkisizleştirmek için cemaatçilerle birlikte çalıştığı süreçte, AB ile ilişkileri çok iyi tutmaya özen gösteriyordu. Ama demokratik değerlerden uzaklaşmada kantarın topuzunu o kadar kaçırdı ki, AB ile ilişkilerimiz artık; bizim için hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur, topunuz evet dese ne yazara dönüştü ve en kötü oldular. Peki AB mi değişti yoksa AKP mi değişti acaba?
Türkiye ile Avrupa Birliği’nin ilişkileri 31 Temmuz 1959’da Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na yaptığı ortaklık başvurusuyla başlıyor. AET Bakanlar Konseyi’nin başvuruyu kabul etmesi sonrasında 12 Eylül 1963’te AET ile ortaklık anlaşması imzalanıyor. Türkiye 1987 yılında tam üyeliğe başvuruyor ve süreç hızlanıyor. 1999 yılında AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye, 2005 yılında da AKP ile tam üyelik müzakerelerine başlıyor. Yani Türkiye’nin AB’ye üyelik macerası 57 yıl geriye gidiyor...

*  *  *

Uygar dünyanın bir parçası olma hedefiyle İsmet İnönü’nün 1963’te imzaladığı Ankara Anlaşması’yla meşakkatli yolculuğumuz başlıyor. Süreç içinde kısmen her iki tarafın da çeşitli hatalarından, kısmen kültürlerimizin farklılığından sıkıntılı ve çok sıkıntılı dönemlerimiz olsa da, aşırı görüşler her zaman duyulsa da, Türkiye, uygar dünyanın bir parçası olma, AB de, Türkiye gibi önemli ve güçlü bir müttefiki içine alma hedeflerinden kopmadı. Ancak bugün geldiğimiz noktada, ülkemizde temel insan hakları ve özgürlükleri, demokratik standartlar, hukukun üstünlüğü, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi en temel kavramlar, bizzat 14 yıllık mutlak iktidara sahip AKP hükümetleri tarafından iyice hasara uğratıldığı için Avrupa Parlamentosu (AP) beklendiği gibi Türkiye ile üyelik müzakerelerinin “dondurulması” kararı aldı.
AP’daki siyasi gruplar daha önce aralarında anlaşmış olduğundan karar 37’ye karşı 479 gibi ezici çoğunlukla kabul edildi. 107 parlamenter çekimser kaldı. Türkiye ile adaylık sürecinin tamamen askıya alınmasını istemeyenler olduğu gibi, müzakerelerin dondurulması kararının, Türkiye’de iyice örselenen demokratik sisteme daha çok zarar vereceği düşüncesiyle hayır diyenler de var. Ancak sonuçta AP’da ezici bir çoğunluk artık demokrasiyle anılması imkansız olan Türkiye’ye sert bir uyarıda bulunma ihtiyacı hissetti. Kararı onaylayanların resmi söylemi; Türkiye’nin demokrasi ve hukuk devletine saygı ilkesinden sapmış olması...
AP’nun yaptırım talebi özetle şöyle; müzakerelerin dondurulması, mevcut görüşmelerin durdurulması, yeni fasıl açılmaması ve AB-Türkiye müzakerelerinde yeni girişim başlatılmaması. OHAL uygulaması kapsamında alınan orantısız önlemler kaldırıldığında, Türkiye’nin durumu, hukuk devleti ve insan haklarına saygı ilkeleri temelinde tekrar gözden geçirilecek. 57 yıllık uygar dünyanın bir parçası olma yolundaki zorlu mücadelemizin, 2023’te Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıl dönümünde Avrupa Birliği’ne üyeliği beklediğini resmen ilan eden AKP eliyle getirildiği yer, maalesef artık bu utanç verici durum...

*  *  *

AP tarafından alınan kararın AB açısından ve AB ile müzakereler yürüten Türkiye açısından hukuksal bir bağlayıcılığı yok. Ancak siyasi ağırlığı var. Karar her şeyden önce AB devlet ve hükümet liderleri için görmezden gelmeleri mümkün olmayan bir mesaj. Çünkü AB tarihinde ilk kez, aday ülkelerle yürütülen müzakerelerin dondurulması olasılığı bir AP kararına resmen yansıdı ve bu utanç da AKP’ye ait oldu...
Yetkili ve etkili pek çok isim, Türkiye’ye dönük çok ağır ifadeler kullanıyor. Ancak Türkiye’nin bunlara verdiği yanıtlar en basit ifadeyle iç karartıcı. Erdoğan, daha oylama yapılmadan; sonuç ne çıkarsa çıksın bu oylamanın bizim nezdimizde hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur, dedi. Karardan sonra da şunu ekledi; Toplanmışlar, gelmişler bir araya, 30-40 kişi verilen o bildiriye ‘Hayır’ diyor, yok diğerleri 400-500 kişi ‘Evet’ diyor, topunuz ‘Evet’ dese ne yazar? Çavuşoğlu; Halkın yorumlarına baktık, hiç umurunda değil. Bizim başka adımlar atmamızı istiyor halkımız. Halkımız bu kararı tamamen reddediyor, dedi. AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik; Bu kararı yok hükmünde sayıyoruz. İçerdiği vizyonsuzluk, hedefleri ve dili itibariyle ciddiye alınacak bir karar değil, dedi. Başbakan Binali Yıldırım; Bu kararın bizim açımızdan hiçbir önemi yok. Avrupa Birliği ile ilişkiler, zaten de öyle aman aman, çok sıkı fıkı ilişkiler değil, ite kaka giden, kerhen yürüyen bir ilişkidir, dedi ve ekledi; bir yandan Türkiye’nin vazgeçilmez olduğunu söyleyip diğer yandan eften püften nedenlerle böyle kararlar alınması çelişkidir...
AKP zihniyetinin anlayamadığı veya anlamak istemediği aslında tam olarak bu. AB ile müzakerelerin özü demokrasidir.
Başbakanın eften püften sebepler diye küçümsediği ve AP’nun ezici çoğunlukla Türkiye ile müzakerelerin dondurulmasını istemelerine sebep olan şeyler, insanlığın binlerce yıl boyunca ödediği çok ağır bedellerin ve fedakarlıkların sonucunda ulaştığı, çağdaş dünyanın üzerine inşa edildiği temel insan hakları ve özgürlükleri, demokrasi kültürünün ve hukukun üstünlüğünün kazanımlarıdır. Türkiye ancak bu değerlere uyduğu ve içselleştirdiği takdirde uygar dünyanın bir parçası olabilir...
İdam konusu AB’nin kırmızı çizgisiyken ve doğrudan AB müktesebatının ihlali anlamına gelip, idamı yasalaştıran ülkeyle kesin olarak ilişkilerin durdurulması anlamına geliyorken, Türkiye’nin 57 yıllık büyük hedefi, Gümrük Birliği gibi büyük bedelleri de göze aldığı AB’den bizi kopartacak idamı gündemde tutmak, eğer günlük ucuz siyasetin popülist bir söylemi değilse, Türkiye’yi çağdaş dünyadan alavereyle, dalavereyle koparıp Ortadoğu’nun ilkel, bağnaz ve çağdışı dünyasına düşürme amaçlıdır. Bu tuzağa Türkiye’nin de AB’nin de düşmemesi gerekir...