AKP Türkiye’si, insani gelişmişliği gösteren endekslerde, ekonomik büyüklüğüyle doğru orantılı olmayan yerlere giderek daha hızlı düşüyor. Çağdaş dünyadan ve demokratik değerlerden uzaklaşıyor. Türkiye’nin asıl sıkıntıları; hukukun üstün olduğu, bireyin yaşam kalitesinin ve birey hak ve özgürlüklerinin en temelde korunması ve geliştirilmesi gereken değerler olduğu, insanca yaşamanın, adil rekabetin ve fırsat eşitliğinin, siyasette şeffaflığın ve hesap verebilirliğin ulaşılması gereken erdemler olduğu konularında, sonuç odaklı, elle tutulur hiçbir çalışma yapılmıyor. Bilakis bu yasal boşluklardan faydalanılıyor, dibine kadar suistimal ediliyor. Devlette artık bağımsız bir denetleme mekanizması bırakılmadığı için de artarak ve milli zararımız katlanarak devam ediyor...
Dış ilişkilerimiz, AB hedefimiz, yurtta sulh cihanda sulh felsefemiz, ekonomimiz, turizmimiz, eğitim sistemimiz, tarımsal, hayvansal, sportif, kültürel, bilimsel, teknolojik üretim kapasitemiz, ithalat-ihracat dengemiz, iç barışımız, toplumsal huzurumuz, bu coğrafyada tek parça ve özgür kalabilmemizin tek güvencesi TSK’mız, istihbaratımız, siyasetimiz, adaletimiz, medyamız, denetleme mekanizmalarımız, yurt dışındaki algımız her şeyimiz yerlerde sürünüyor...

* * *

AKP Türkiye’sinde yıllardır sadece yıkım konuşuyoruz. Irkçı ve ayrılıkçı terörü, dinci terörü, canlı bombaları, PKK’yı, IŞİD’i, FETÖ’yü, vs’yi. AKP öncesinde çok büyük maddi - manevi fedakarlıklarla, en büyük belamız PKK’yı neredeyse def etmiştik. Ama AKP ile birlikte, işi biten PKK coştu, güçlendi, toplumsal taban ve mevzi kazandı. Askerimiz, polisimiz seyrederken Güneydoğu’da hendekler kazabilecek, asfaltın altına, kritik yerlere binlerce bomba döşeyebilecek fırsata kavuştu. Sonucundaysa, her gün verdiğimiz şehit ve gazi sayılarımız ortada. Cemaat, AKP öncesinde suçüstü yakalanmıştı, güçlü ve kalabalık taraftarları olsa da devletin pek çok kademesi tehlikenin farkındaydı ve mücadele edilerek hareket alanı daraltılıyordu. Gülen yurtdışına kaçmak zorunda bile kalmıştı. Ama AKP’yle maddi - manevi tarihinin en büyük büyümesini yaşadı. Sonunda Türkiye’ye ve Türk Milleti’ne darbe yapabilecek kapasiteye bile ulaştı...
Türkiye uzun zamandır bir mafya düzenindedir ve parti devleti olmuştur. Devletle iş yapabilmek ve kamu kaynaklarını kullanabilmek için önce AKP’ye üye olma zorunluluğu vardır. Sosyal medya kullananların, AKP ve RTE aleyhine hiçbir şey yazmamış olmaları ön şarttır. Daha önce yazdıysa ve artık bu ayrımcılık canına yettiyse, biat için sosyal medya sayfalarındaki tüm karşıt düşüncelerini silmesi ve bir daha böyle şeyler yazmaması kuraldır. Partililer hırsızlıktan, rüşvetten, vergi kaçakçılığından, evrakta sahtecilikten, inşaat yönetmeliklerine aykırı proje yapmaktan, ağaç - orman katliamı yapmaktan, trafik kazasıyla ölüme sebebiyet vermekten, uyuşturucu kaçakçılığından, trafikte vatandaşa otomatik silah çekmekten, hakaretten, ölümle tehditten, nefret suçu işlemekten ve şiddet çağrısı yapmaktan, adam dövmekten vs her tür pis işten ve suçtan bir şekilde en az zararla sıyrılabilmektedir. Hukukumuz artık evrensel ölçütlerde bir hukuk değildir ve bugünün Türkiye’sinde hiçbirimizin can ve mal güvenliği yoktur. Bu sorunların tamamı AKP iktidarını paylaşanların yarattığı sorunlardır. Bir sorunu yaratanlardan ve sorundan beslenenlerden çözüm beklemek gerçekçi değildir...

* * *

Bizi terörden ve teröristlerden korumakla yükümlü hükümet yetkilileri, her faciadan sonra çıkıp; “Güvenlik zafiyetimiz yok. Yol yaptığımız için, köprü yaptığımız için teröristler insanlarımızı öldürüyor. Her büyümenin bedeli vardır” diyebiliyor ve kariyerlerinde uçarak yükselmeye devam edebiliyorlar. Adamlar gözümüzün içine baka baka yalan söylüyor ve hem alkışlanıyor hem de ödüllendiriliyorlar. Sırf bu iş için tarihin en büyük propaganda sistemini, yandaş havuz medyasını, maaşlı aktrolleri kurdular. 14 yıllık mutlak iktidarlarıyla bütün her şeyin sorumlusu oldukları halde, aldatıldık, kandırıldık, kullanıldık, ahmaklık ettik falan filan diyerek hiçbir sorumluluk almadan yollarına devam edebiliyorlar. Bu düzende ülkenin hangi meselesi çözülebilir. Asıl sorunumuz budur. Gerisi laf-ı güzaftır, boş konuşmaktır...
Buradan çıkışın tek yolu hukuk devleti olmak ve evrensel hukuk ilkeleriyle toplumsal düzenimizi, siyasal sistemimizi, devletin denetim, kontrol ve denge mekanizmalarını, şeffaflığı ve hesap verebilirliği, bürokrasimizi, kurumların yetki ve sorumluluk alanlarını, birbirleriyle olan ilişkilerini, bireyin temel hak ve özgürlüklerini çağdaş ölçütlere göre yeniden düzenlemektir. Toplum bireylerden oluşur. Sağlıklı bir toplum ancak sağlıklı bireylerle oluşur. Gerçek ve sürdürülebilir bir demokrasiye ancak merkeze bütün kimliklerinden sıyrılmış birey yerleştirilirse ulaşılabilir. Tüm sistem bireyin hak ve özgürlükleri etrafında kurulmalıdır. Dünyadaki en değerli şey bireydir, insandır. Herkes yalnızca bir kez sahip olduğu bu yaşam deneyimine, diğer herkesle eşit şartlarda başlamak ve sürdürmek hakkına sahip olmalıdır. Devlet aygıtı en önce fırsat eşitliğine ve adalete, çağdaş dünyayla rekabet edebilecek seviyede eğitim vermeye ve eğitimli yurttaşına nitelikli istihdam yaratmaya odaklanmalıdır. Sistemini, eşitliği ve adaleti geliştirecek, eksik ve kayıpları giderecek şekilde tasarlamalıdır. Bunun başkaca hiçbir yolu ve yöntemi yoktur. Bizim buralara ulaşmayı hedeflememiz ve Türk Milleti’ne bunları anlatmayı başarmamız tek seçeneğimizdir...