Kamp yerinde malzemelerini kontrol eden dağcı - planlama ve lojistik


20 yaşında, Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde okurken, dağcılık ve diğer doğa sporlarıyla tanışmıştım. Okul yıllarında yoğun biçimde dağcılık, mağaracılık, yamaç paraşütü, aletli dalış, bisiklet gibi sporlarla ilgilenmiştim. Dağcılık ve diğer doğa sporlarıyla tanıştıktan sonraki 4 yılımı kendimi tanıdığım ve yeteneklerimi, sınırlarımı, kapasitemi iyice öğrendiğim, yaşamdan ne beklediğimi, ne yapmak istediğimi bulmaya çalıştığım bir dönem olarak görüyorum. Bu dolu dolu geçen 4 yıl, üniversite sonrası hayatımı nasıl çizmek istediğime ve önümdeki ilk yılları nasıl geçirmek istediğime de karar vermemi sağlamıştı. Hayatın götüreceği yere değil kendi istediğim yere gidecektim...

Khumbu buzulunda tırmanan dağcı - teknik, kuvvet ve dayanıklılık...


Dağcılık ve doğa sporları, insanların doğayı, yaşamı ve kendilerini tanımak için, kendi fiziksel ve psikolojik sınırlarını öğrenmek ve geliştirmek için doğada, yükseklere, derinlere, uzaklara doğru yaptıkları yolculukların oluşturduğu asil sporlardır. Riskli ve tehlikeli bir spor olmasının ötesinde, dağcılığın diğer sporlarla arasındaki en önemli fark seyircisi olmayan bir spor olmasıdır. Futbol, basketbol veya diğer stadyum ve salon sporlarındaki yoğun ve güçlü seyirci desteğine sahip değildir. Bu nedenle dağcıların en güçlü motivasyonu, dağlarla aralarında kurdukları içsel bağ ve dağların zirvelerine ulaşmak için kendilerine göre gerekçelerle içlerinde besleyip büyüttükleri motivasyondur...

Rafting; azgın sularla mücadele - takım çalışması ve koordinasyon...


DOĞA EN BÜYÜK ÖĞRETMENDİR

Doğa sporlarındaki risk ve tehlike, kişinin risk yönetimi, kriz yönetimi, strateji, planlama ve lojistik gibi kabiliyetlerini geliştirir, kişiye özgüven, özsaygı ve başarı duygularını yaşatır. Güven, dostluk, paylaşım, ekip çalışması, liderlik ve takım ruhu kişisel, toplumsal ve örgütsel yeteneklerini geliştirir. Bu yüzden doğa sporlarını yalnızca bir vücut sporu olarak ele almak eksik kalır. Doğa öylesine sonsuz bir kaynaktır ki, onda herkes kendini çeken bir şeyler bulabilir. İnsanın doğayla sportif bir ilişkisi olmasa bile, içgüdüsel olarak, doğa yalnızca görsel ve duyumsal olarak da onu tatmin etmeye yetecektir. Gören gözler ve tadabilen ruhlar için doğa en büyük öğretmendir...
Temel dinamiği riskli ve tehlikeli olması olan doğa sporları, kişinin her zaman ve her koşulda hazırlıklı, uyanık ve dikkatli olmasını gerektirir. Bu yüzden iyi bir doğa sporcusu kararlı, disiplinli, özgüvenli, gözlem yeteneği olan, analiz yapabilen, inisiyatif kullanabilen, kritik süreçlerde karar verebilen kısacası her koşulda kendine yetebilen biri olmak zorundadır. Kendi gibi güçlü karakterli ekip arkadaşları ile birlikte daha güçlenir ve tek başına başaramayacağı çok daha zorlu mücadelelerin altından kalkabilir...

Mine - Nasuh: Eşim Mine’yle Everest Dağı Ana Kampı’na yürüyoruz.


ARAYIŞIN CEVABINA GİDEN YOL

Doğa sporları, doğayla uyum içinde yaşamayı öğrenmiş, tıpkı avcı - toplayıcı ataları gibi gezgin ruhlu cesur insanların daha iyiyi ve mükemmeli arayışlarının bir dışa vurumudur. Günler hatta haftalar süren zorlu bir uğraşıdan sonra zirveye ulaşmak, bir kanyonu aşmak ya da bir mağaranın sonunu bulmak elbette ki yoğun bir duygudur ve insanın kendine olan güvenini ve saygısını artırır. Ama sıradan sporcular gibi bunu bir yarış ve üstünlük meselesi haline getirmek bu duygu yoğunlaşmasının değerini azaltır, saygınlığını yitirtir. Sıradan bir dağcı, zirveye ulaştığında bunu o dağı fethetmek, yenmek olarak yorumlar ve kendisine daha zorlu bir dağ, bir rakip arayışına girer. Gezgin ruhlu gerçek bir sporcu ise bunu o dağla olan dostluğunun sarsılmaz bir biçimde pekişmesi olarak görür ve yeni ve iyi dostlar edinmek için yükseklikleri aramaya devam eder...

Bilkent DOST - Doğa Sporları Topluluğu ekibi teknik mağaracılık için hazır.


Dağları alt edilmesi gereken bir rakip olarak değil, onların yüce gövdelerinde kendimi geliştirebileceğim varlıklar olarak algıladım her zaman. Doğanın ve varoluşun özünü kavrayamamış insanlar için doğa, alt edilip başında zafer çığlıkları atılacak bir rakiptir, gerçek bir doğa sporcusu için ise, arayışın cevabına giden yoldur. Bilinçli bir doğa sporcusu, doğada girdiği bu mücadelede, mücadele ettiğinin doğa değil de kendisi olduğunu bilir. Doğayla savaşılmaz, onunla ancak bir uyum yakalanabilir. Sizi sadece seyreden bir şeyle nasıl savaşabilirsiniz ki? Savaş kişinin kendi içinde, ruhunda, bedenindedir. Çünkü dağcının, kişinin, yenmesi gereken kendisidir. Dağcı, her zirveye ulaştığında kendini aşmış, geliştirmiş olur, bu gelişim sürecinde bir de dost kazanmıştır; o dağ...


Doğa yürüyüşlerinin her anı bir ödüldür.


BAŞKASINI GEÇMEK YERİNE KENDİNİ GELİŞTİRMEK

İlk bakışta insanla doğa arasında gibi görünen bu ruhsal ve fiziksel mücadele aslında insanın kendi içindedir. Doğa yalnızca bir seyircidir. Kazanan ya da kaybedenin olmadığı bu savaştan insanoğlu, kendisiyle ve dostlarıyla omuz omuza çıkar. Doğada yapılan her etkinlikten sonra insan, yeni tecrübeler, yeni farkındalıklar ve daha geniş bir bakış açısıyla geri döner, doğayı, insanları ve kendini daha iyi tanır... Doğanın zorlu, tehlikeli ama huzurlu ve dingin ortamında doğa sporcuları diğer insanlardan daha fazla kendileriyle baş başa kalırlar ve kendilerini daha iyi tanırlar. Özgürlüğüne düşkün doğa sporcusu, doğanın huzurlu ortamındaki iç hesaplaşmaları sonucunda aradığının kendinde olduğunu anlar. Bu farkındalık kişiye yaşamın her alanında büyük fayda, verimlilik ve kolaylık sağlar. Bu insanlar diğerlerini geçmek, yenmek, diğerlerinden daha iyi olmak düşüncesiyle değil kendini iyileştirmek ve geliştirmek, kendini daha iyi yapmak düşüncesiyle ilerler. Bu, kişinin geri kalan hayatında büyük etkileri olacak bir zihinsel devrimdir...