Güçlü olan partinin işine yaradığı için, bir türlü düzeltilmeyen siyasi sistemimizin anti demokratik kanunları yüzünden, AKP, dünyanın hiçbir demokratik ülkesine olamayacak şekilde, 2002’de iktidara geldiği seçimlerde %34 oy aldığı ve toplam seçmenin sadece %25’inin oyunu aldığı halde, Meclis’in %66’sına sahip oldu 363 milletvekili çıkardı ve hak etmediği bu güçle ülkemizi baştan sona dinci bir anlayışla dönüştürmeye girişti. 2013 GEZİ ayaklanmasına kadar da ülkemizi, canının istediği gibi hiçbir engelle karşılaşmadan yöneterek her şeyimizi altüst etti, telafisi mümkün olmayan mağduriyetler yarattı hatta ölümlere yol açtı, ehliyeti ve liyakati, tecrübeyi ve bilgiyi sistemden çıkarıp işe yaramaz yandaşlarını ve biat eden herkesi devletin her yerine, en üst makamlarına kadar taşıdı...
Cicim ayları, cicim yılları 10 yılda bitti ve AKP zihniyetinin ülkemizde yarattığı tahribat, yandaş medyayla, sansür ve otosansürle, yasaklarla, tehditlerle, işten atmalarla, baskıyla artık daha fazla saklanamayacak, örtbas edilemeyecek hale geldi. AKP kendisine verilen krediyi bundan daha kötü kullanamazdı ve sonunda takke düştü kel göründü, halk isyan etti...

* * *

Başını gençlerin çektiği, Cumhuriyet tarihinin en büyük halk ayaklanması, AKP zihniyetinin tek başına her şeyi olan RTE’ye karşı sokaklarda başladı. Yaşam tarzına saygı ve birey hak ve özgürlüklerine dokunulmamasını isteyen, tüm çağdaş ülkelerde olduğu gibi eşit, özgür ve kardeşçe yaşamdan başka hiçbir talebi olmayan sıradan vatandaşlar ayaklandılar. Sonrasını hepimiz biliyoruz...
Rant, rüşvet ve hırsızlık çarkının devamı için, giderek artan bir şekilde hükümetin bütün ülkeye, ilkel ve bağnaz bir yaşam tarzı dayattığını ve bunu da dini referanslarla yapıyor olduğunu ve eğer susmaya devam edersek, giderek artan bir şekilde istemediğimiz ve inanmadığımız bir yaşam tarzının içine çekileceğimizi herkes kavradı. Önce gençler fark etti bunu çünkü dünyanın geri kalanıyla bizim zannettiğimizden daha yoğun bir iletişimleri, etkileşimleri ve dolayısıyla olan biten ve olması gereken hakkında daha bilinçli bir farkındalıkları varmış. Onların akabinde, yaşadıkları aşırı ve haksız polis şiddeti üzerinden, bizler ve herkes de farkına vardı ve sokaklara döküldü...
Dünyanın en gelişmiş demokrasileri, insan haklarında en ileri yerlere ulaşmış ülkelerin siyasi partileri, iktidarları, muhalefetleri, seçimlerde birbirlerine karşı avantaj elde etmek için hâlâ; “nasıl daha fazla demokrasiye ulaşabiliriz, birey hak ve özgürlüklerini nasıl daha fazla genişletebiliriz” diye mücadele veriyor, bunun formülünü bulmaya çalışıyor. Çünkü artık dünyadaki en değerli şeyin ‘birey’ olduğunu herkes biliyor. Bu dünyadaki en değerli şey; bireydir, insandır. Tüm sistem bireyin hak ve özgürlükleri etrafında kurulmalıdır. Gerçek ve sürdürülebilir bir demokrasiye ancak merkeze birey oturtulursa ulaşılabilir. Gerçek eşitliğe ve özgürlüğe ancak, herkesin tüm kimliklerinden sıyrıldığı, diğer herkesle eşit bir insan, bir birey olarak kabul edildiği sistemlerde ulaşılabilir. Elinde terazi ve kılıç tutan Adalet Tanrıçası Themis’in gözleri o yüzden bağlıdır. Adalet Tanrıçası, birey - insan olma kimliğinin dışındaki diğer tüm kimliklere karşı kördür...

* * *

Amerika’da kölelik yasaklanalı 100 yıl geçmiş olduğu halde, daha 60 yıl öncesine kadar zencilerle beyazlar otobüslerde aynı yerde oturamıyorlardı ve 1964’te kabul edilen ırk ayrımcılığını yasaklayan yasaya kadar her yerde büyük bir ayrımcılıkla karşılaşıyorlardı. Bugün Amerika’nın zenci bir Başkanı var. Daha 10 - 20 yıl öncesine kadar tabu olan eşcinsel evliliklerine, bugün dünyanın birçok ülkesinde artık izin veriliyor. Dünyanın en önemli ve güçlü mevki ve makamlarına eşcinseller, eşcinselliklerini saklamadan gelebiliyor. Yaşamın pratiklerinden beslenen bu kültürel evrim, demokrasi ve birey hak ve özgürlükleri için çok değerlidir. Toplumsal barış ve sürdürülebilir ilerleme, büyüme ve gelişme ancak böyle korunabilir ve daha ileri seviyelere taşınabilir. Her bireyin toplum hayatına kendisi olarak, olduğu gibi katılabilmesiyle, yaşam tercihlerinden dolayı hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmamasıyla, ötekileştirilmemesiyle...
Dünya buralardayken ve daha yakın zamana kadar tabu olarak kabul ettiği konuları birer birer bireylerin hak ve özgürlükleri çerçevesinde aşıyorken ve artık bu baskıcı zihniyetin sıkıntılarından kurtulup, özgürlüğünü, mutluluğunu, verimliliğini yaşıyorken, çoğaltıyorken bizim, AKP’nin gerici, baskıcı, ilkel zihniyetiyle her geçen gün, doğuştan sahip olduğumuz Atatürk Türkiye’sini ve Cumhuriyet’in kazanımlarını kaybediyor olmamız kaçınılmaz olarak isyana yol açtı ve bunu da yine kaçınılmaz olarak gençler başlattı. Şu anda yine benzer bir sürecin ilk adımlarını görüyoruz okullarda. Yüzlerce okulun onbinlerce, yüzbinlerce öğrencisi müthiş bildiriler yayınlıyorlar ve AKP’nin gerici, baskıcı zihniyetine izin vermeyeceklerini haykırıyorlar. Türkiye’nin yaş ortalaması 29’dur, yani ülkede 40 milyona yakın yaşı 30’un altında genç vardır. Güç de onlarındır, gelecek de ve ne şanslıyız ki, geleceklerine sahip çıkma konusunda da son derece bilinçli ve müthiş kararlıdırlar. Kendi genciyle dövüşmeye kalkan bütün sistemler kaybetmeye mahkumdur. Çünkü genç güçlüdür, idealisttir, korkusuzdur, deli kanlıdır, fedakardır. En önemlisi Türk genci Atatürkçüdür, Atatürk’ü tanımış ve bugüne dek yaşadığı özgürlüğü, çağdaşlığı O’nun çağını aşan vizyonu sayesinde yaşadığının farkındadır...
Yerim ancak bu kadar olduğu için bu müthiş bildirilere yer veremiyorum ama sizden ricam bu yazıdan sonra internette bir araştırma yapıp, liselilerin bildirilerindeki söylemlerini, vurgularını, dikkat çektikleri başlıkları okuyun. Bu mücadeleyi neden RTE ve AKP’nin asla kazanamayacağını daha iyi anlayacaksınız...