Türkiye yakın tarihinin en inanılmaz ve en tehlikeli sürecini yaşıyor, olağanüstü günler geçiriyor. Cemaatin beyni ele geçirilmiş askerlerinin silah arkadaşına, Millet’e, Meclis’e, Cumhuriyet’e, demokrasiye öldürmek için saldırdığı, hemen arkasından devlet kurumlarında ve özel sektörde cemaatle bağlantılı binlerce kurumun kapatıldığı, tüm mallarına el konduğu, 50-60 bin insanın işinden atıldığı, 13-14 bin kişinin gözaltına aldığı, 123’ü general 5-6 bininin tutuklandığı hiçbiri normal olmayan akıl almaz şeyler yaşanıyor. Bu süreçte doğruyla yanlış, haklıyla haksız, yasalla yasa dışı, ülkemizin menfaatine olanla olmayan öyle bir iç içe geçmiş ve birbirine karışmış durumda ki serinkanlılıkla, sağduyuyla, nesnel gerçeklerle olayları algılamak, anlamak ve çözümlemek buradan en az hasarla çıkabilmemizin tek yoludur...
Her şeyden önce yanlış yanlışla çözülmez, sadece elinizde daha çok yanlış olur ve tabi ki daha büyük sorunlar. Türkiye daha fazla yanlış yapmasın, daha çok acı çekmesin diye, ülkenin hâlâ ve her şeye rağmen aklını, soğukkanlılığını, metanetini korumayı başaran aydınları, benim gibi uyarılar yapıyorlar, sorular soruyorlar, yol göstermeye ve doğruyu bulmaya çalışıyorlar. Bu işin sonunda elinizde hâlâ bir Cumhuriyet kalmasını istiyorsanız, onları dinlemenizi öneririm...

*  *  *

Ben Şişli Terakki Lisesi ve Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden sonra Milli Güvenlik Akademisi’ni bitirdim. Türkiye’nin mili gücü, milli hassasiyetleri, milli hedefleri, uluslararası ilişkiler, küresel dünya, iç ve dış, yakın ve uzak tehditler ve daha başka pek çok konuda ülkenin en üst düzey eğitimini aldım. Üstüne çok okudum, okuyorum ve güncel hayatı izliyorum. Yaşamın diyalektiğini, nedenselliğini ve doğayı iyi bilirim. Neticede ben bu konular hakkında donanımlıyım, söylediklerimi bilerek, öngörerek, akıl yürüterek ve parçaları birleştirerek söylüyorum...
17 Mayıs 2013’te haberturk.com’a verdiğim bir röportajda başımızın belası cemaatten bahsederken; “Yalan belgelerden, yalan kanıtlardan, iftiralardan güç alan bir çete var karşımızda. Akademisyeni de var, polisi de var, hukukçusu da var. Çok yakında bu çetenin tamamını içeri atacaklar. Yeter ki birisi çetecilikten bu davayı açma cesaretini göstersin” demiştim. Arkasından da ağır bir aktrol saldırısına maruz kalmıştım. O günlerde cemaate çete denmesinden AKP hoşlanmıyordu. Ama bugün cemaatin okullarına, yurtlarına, şirketlerine, üniversitelerine ve her şeyine çetecilikten öte darbecilikten el konuldu...
10 Kasım 2013’te, Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 75. yılında, sahte belgeler, dijital üretim kanıtlar, CD’ler, PKK’lıların gizli tanıklığı ve daha başka bir sürü kepazelikle TSK’nin en nitelikli subaylarına apaçık kumpaslar kurularak zindanlara atılmalarını, ben dahil yüzlerce aydının ispatlı, kanıtlı uyarılarına rağmen hükümetin ve Genelkurmay Komuta Kademesi’nin hiçbir şey yapmamasını ve AKP ile cemaatin Türklüğe karşı yaptığı ağır saldırıları protesto etmek amacıyla, ATA’ma Mektup adıyla bir yazı paylaşmıştım. Tabi ki hemen yine ağır bir aktrol saldırısı başlamıştı. Ama bugün gördük ki TSK’ya yapılan saldırılar, kumpaslarla Atatürkçü subayların tasfiyesini, cemaatçi subayların önünü açmak ve 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirmek için yapılmış...
25 Kasım 2015’te, 17 saniye sınırımızı ihlal etti diye Rus savaş jetinin düşürülüp pilotunun öldürülmesinden bir gün sonra bu çok tehlikeli inanılmaz stratejik hatayı protesto etmek amacıyla yolladığım twit, bugüne kadarki en büyük aktrol saldırısıyla karşı karşıya kalmama yol açmıştı. Vatan hainliğiyle, korkaklıkla, sınırlarımızı korumamakla vs bin türlü şeyle suçlanmıştım. Ama bugün hem Tayyip Erdoğan Rusya’dan özür diledi hem de Rus jetini vuran cemaatçi pilotlar tutuklandılar...

*  *  *

15 Temmuz 2016’da dünyanın en kötü planlanmış darbe girişiminden sonra yaptığım uyarılar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın bağlı olduğu Başbakan’a ve kendisini atayan RTE’ye haber vermemesi gibi inanılması mümkün olmayan tutarsızlıklar nedeniyle yaptığım uyarılardan sonra yine aktrollerin hedefi haline geldim. Liselilerin sosyal medya hesabında ne yazdığını bile bilen MİT’in darbe istihbaratını almamış olması, alıp da bağlı olduğu Başbakan’la, Cumhurbaşkanı’yla paylaşmaması mümkün değildir. Darbeyi Cumhurbaşkanı enişteden, Başbakan eş dosttan duyuyor ve MİT Müsteşarı’na ulaşamıyor. Genelkurmay bu ölçekte bir kalkışmadan haberdar bile olamıyor. Vay be, istihbarata bak. Ortadoğu’da bizden habersiz yaprak kıpırdamazdan darbe girişimini eniştemden öğrendime gelmişiz. Kusura bakmayın ama dediğim gibi ben Milli Güvenlik Akademisi mezunuyum, devlet öyle işlemiyor, böyle bir şey olamaz devlette. Sabredin, göreceksiniz bu dediğim de doğru çıkacak...
Eğer siz bunlara inanıyorsanız, geleceğinizi, dahası çocuklarınızın geleceğini bunların söyleyeceği doğru yanlış her şeye ipotek ediyorsunuz demektir. Hiç tavsiye etmem çünkü sonu çok karanlıktır. 246 canımızın neden yittiğinin, 2000’den fazla yurttaşımızın neden yaralandığının, bu kadar yıkımın neden yaşandığının hesabını, cemaatçi manyaklardan sonra en başta, bunca yıl bunlara göz yuman, göz yummanın ötesinde yol veren AKP hükümetlerinden ve TSK Komuta Kademesi’nden sormalısınız...

*  *  *

Bu düşüncelerim bir tek koşulda değişir. Eğer AKP, Hakan Fidan ve ekibinin tamamını, cemaatin darbesine destek vermek amacıyla kasten haber vermemekten yargılar ve en ağır cezayı verirse. O zaman bu darbe meşru hükümete ve meşru Cumhurbaşkanı’na karşı yapılmıştır diyerek, demokrasi adına bütün gücümle AKP Hükümeti’ni ve Cumhurbaşkanı’nı savunurum...
Elalemin güneş sistemimizin dışında uzay keşifleri yaptığı bir çağda, bunların hiçbirini Türkiye’nin ve asil Türk Milleti’nin hak etmediğine inanan sorumlu bir yurttaş olarak, sizi hükümetin yaptığı çok büyük yanlışlar hatta işlediği suçlar konusunda uyarıyorum. Anlarsınız anlamazsınız, gereğini yaparsınız yapmazsınız sizin bileceğiniz iş. Hayat da sizin, gelecek de. Ben size her zaman ve her durumda doğruları söylemeye devam edeceğim. Çünkü benim örnek aldığım ATA’m; “Gerçekleri söylemekten korkmayınız” der...