Türk devlet geleneğinin sosyal adalet, yardımseverlik ve hizmet temalı sivil inisiyatif oluşumlarının çağdaş bir yansıması olan, günümüz sivil toplum kuruluşlarının çok iyi örneklerinden biri AKUT’un kuruluş felsefesini anlatmak istiyorum…

5

AKUT BİR SEZGİDİR, ÖNGÖRÜDÜR, GELECEĞİ GÖRMEKTİR


Ülkemizde 90’lı yıllarla birlikte doğa sporlarına artan bir ilgi gözlenmeye başladı. Özellikle üniversite kulüpleri ve öğrencileri son derece etkin bir şekilde dağcılık, mağaracılık, kanyonculuk, yamaç paraşütü, aletli dalış gibi sporların yayılmasında öncülük ettiler. 1992 yılında yaptığım 7010 metrelik Khan Tengri tırmanışı, arkasından 1994 yılında aldığım, hâlâ Türkiye’den tekrarı yapılmayan ‘Kar Leoparı’ unvanı, ertesi yıl 1995 yılında gerçekleştirdiğim Everest tırmanışı ve bu haberlerin sıklıkla medyada yer alması, gençlerin, özellikle dağcılık ve diğer doğa sporlarına yöneliminin hızlanmasında etkili olmuştu...

9

Dağlar, mağaralar, denizler, gökyüzü...


Bu dönemde daha önceden yapılmamış pek çok tırmanış gerçekleştirildi, Türkiye’nin doğal fırsatları yavaş yavaş güzelliklerini açmaya başladılar. Daha önceden hiç düşünülmeyen teknik zorlukları olan yeni rotalar tırmanılmaya başlandı. Pek çok mağaranın keşfi yapıldı, haritalandı, fotoğrafları çekildi, yeni dalış yerleri keşfedildi, yamaç paraşütüyle uçulabilecek yeni yerler bulundu, doğa sporlarındaki turizm potansiyelimiz ortaya çıkarıldı. Bu konular hakkında dergiler, makaleler, yayınlar yapılmaya başlandı. Ülkenin aydınlık ve çağdaş anlayışa sahip gençleri, ülkelerinin doğal güzelliklerini amatörce olmakla birlikte, bu kez işin içine bilimsel ve sürdürülebilir bir vizyon da katarak belgelemeye ve paylaşmaya başladı.
Doğal olarak daha fazla sayıda genç insanın araziye çıkması, doğada birtakım etkinliklere katılması, beraberinde doğada mahsur kalma, yaralanma, kaybolma gibi çeşitli kazalarda artışı da gündeme getirdi. Bu olası gelişmeyi fark eden ve önlemini almayı düşünen ilk ekip de dağcıların kurduğu AKUT oldu...

8

AKUT, BİZİM KOŞULSUZ VATAN VE İNSAN SEVGİMİZDİ


Nur topu gibi, gürbüz, sağlıklı ve geleceğe umutla bakan bir bebeğimiz olmuştu. Onu o kadar çok sevdik ve benimsedik ki, ilerleyen yıllarda hayatımızın birinci önceliğini hep AKUT oluşturacaktı. O gün adını koyamadık ama bizim bebeğimiz gibi sevdiğimiz ve her şeyin üzerinde gördüğümüz, uğruna ölümleri bile göze aldığımız şey, aslında AKUT ile sembolleştirdiğimiz, elle tutulur hale getirdiğimiz vatan ve millet sevgimizdi. Yol göstericimiz ise bu toprakların ruhuna işlemiş olan atalarımızın fedakar ve kahraman ruhuydu...

3

AKIL, BİLİM VE GAYRET


Türkiye’de kimse depremden bahsetmezken, biz 1995’te ülkemizin deprem riskini fark etmiş ve 1997 yılı ocak ayında ilk deprem eğitimimizi almıştık. Haziran ayında ise ilk sel eğitimimize başlamıştık. AKUT böylece, gerektiğinde doğal afetlerde de resmi kurumlara yardımcı olabilir hale gelmişti. Herkesin hazırlıksız yakalandığı 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’ndeki başarımızın altında, 1995 yılında ulaştığımız farkındalık ve 1997’nin başında başladığımız eğitimler vardır. AKUT’un temeli ne kadar gençlerin özverisi, çalışkanlığı, gayreti ise bir o kadar da akıl, bilim ve nesnel gerçeklerdir...

4

AYDIN GENÇLERLE YOLA ÇIKTIK


Başlangıçta AKUT’un en büyük gücü, hemen hepsi üniversite mezunu veya öğrencisi olan, sporcu disiplinine sahip, dinamik, eğitimli, kültürlü, takım çalışmasına yatkın, doğa koşullarında kendi başının çaresine bakmayı bilen, liderlik vasıfları gelişmiş ve geleneksel Türk fedakarlığının en has şeklini ruhunda taşıyan aydın gençlerdi. O günlerin heyecanı, içimizdeki coşku, eksikliğini gördüğümüz bir konuda ülkemiz için birlikte bir şeyler yapabilme düşüncesi bizleri bir çatı altında bir araya getirdi...