“1919’dan başlatılan tarihi reddediyorum” deyince aklıma çok sayıda tarihçi ismi ile birlikte Ziya Paşa geldi. Ziya Paşa, tarihçi değil. Türkçeyi eski dilden ve eski şekillerden ilk temizleyen şairimizdir.  Kalemini kılıç yaptı. İnsan hak ve hürriyetlerini korkusuzca savundu.
O bir taş atıcıdır.
Halkın taşını aldı.
Sarayda oturana attı.
Ziya Paşa’nın yaşadığı ve yazdığı günlerde de halkı aldatanlar, rüşvet alıyor, yolsuzluk yapıyor,  hırsızlıkla halkı soyuyor, ülkenin parçalanıp bölünmesini seyrediyorlardı.
Ziya Paşa anlatım ustasıdır.
1919’dan önce yaşadı.
1919’dan öncesini yazdı.
 
*  *  *
 
Cehalete hücum etti.
Riyakarlığı yumrukladı.
Ahlaksızlığı  teşhir etti.
Geriliği, gericiliği taşladı.
“Diyar-ı küfrü gezdim beldeler, kaşaneler gördüm. Dolaştım mülk-i İslamı bütün viraneler gördüm! “ diye yazdı. 
Bu cümlesi unutulmadı.
Unutulmaz.  
Hâlâ aynı coğrafyada aynı viraneler.  Ziya Paşa’nın “viraneler gördüm...” diye gerçeği haykırdığı yıllarda ülkeyi yöneten Padişah ile çevresi saraylar yapıyor, konaklar dikiyor ve itibar kazanmak için Anayasa yazdırmaya uğraşıyordu.
150 yıl önceydi.
Ziya Paşa, saray yaptırarak itibar kazandığını sananlara şu sözlerle  haykırıyordu: Hem milyonla çal, payen (itibarın) gene en yüksek olsun, lakin aç biçare (çaresiz) birkaç kuruş mu irtikap (çalma) etti, yeri zindandır! Namus ve hamiyet: Bunlar fakirlere verilsin. Akçe ve imansızlık: Bunları da ikbaldekilere  (iktidardakilere) dağıt! 
 
*  *  *
 
150 yıl sonra bugün;  “1919’dan başlatılan tarihi reddediyorum” diyenlerin adları üzerine düşmüş “despot” benzetmesini temizleyemeden ve sürekli borç bulup yiyen bir ekonomide saray yaptıranların saraylarına koşarak ödül alan işadamları, profesörler, din adamları, tarikat önderleri, muhtarlar, valiler, kaymakamlar, medya patronları, kalemini satmış yazarlara da Ziya Paşa’nın hayatından (55 yaşında öldü) bir örnek sunmak isterim.
O örnek şudur:
Namık Kemal ile Ziya Paşa,  anayasa taslağı hazırladılar. Dönemin padişahı Abdülhamit, dönemin sadrazamına  emir buyurarak;  taslağın içine “Padişah istediği kişiyi istediği yere sürme hakkına sahiptir” diyen bir madde sokturdu. Ziya Paşa, dönemin sadrazamı Mithat Paşa’ya “Siz de bu maddeye razı geldiniz. Fakat emin olun Padişah, bu maddeyi ilk evvela size tatbik edecek” diye uyardı. Dinletemedi. Mithat Paşa, padişaha dalkavukluğunun bedelini Taif’e sürülüp kellesini cellada vererek ödedi. 
Küpe olsun.
 
*  *  *
 
Ziya Paşa’nın dalkavuklara seslenen çok cümlesi var. Biri şudur:  “Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın”
Bu da küpe olsun.
Bir şiiri daha var.
Ziya Paşa Terkib-i Bend’inde; “zer duz palan ursan (altın işlemeli semer vursan) eşek yine eşektir” diye yazmış.
Bu da küpe olsun.
1700’den 1919 öncesine kadar bütün yıllar virane. 1919 öncesi  Osmanlı, “İslam’da din reformunu yapamadığı ve inadına şeriat! “ dediği için battı. Çünkü despotluğu aşamadı.
Hepsi küpe olsun.

SÖYLEŞİ



Kuzendir!


 
İnanılır gibi değil ama bu da oldu. Adalete “davasına baktığınız kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kuzenidir” uyarısı da girdi. Cumhurbaşkanı’nın Danıştay üyesi kuzeni İbrahim Er’in avukatı Hüseyin Kaya,  Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunduğu dilekçede önce müvekkilinin Danıştay üyesi olduğunu hatırlattı, ardından da “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kuzeni olduğunu” vurguladı.  Adalet,  “kollama ve kayırmacılığın” ağır hücumuna uğradı. Bunu da gördük.