Tarihi diyalektiğe aykırı acınası bir durum, bizim başımıza geldi. 200 yıl geriye gidiyoruz. Anayasa Profesörü Süheyl Batum, dün ODATV’de uzun ve değeli bir yazı yayınladı.
Ortaçağa gidiyoruz.
“Uyanın” diyor.
Yasaların “kanunlara uygun olması” gerekir. Buna “İdarenin Kanuniliği” ilkesi adı verilir.
Yasalar, kanunlara aykırı bir şekilde çıkmışsa; geri çevrilir. Uygulamaya konmaz durdurulur. Özetle Meclis’in kanunlara aykırı bir yasa çıkarmasına o ülkenin adaleti yani bağımsız hakimleri dur derler.
148 yıl önce.
Şura-yı Devlet kuruldu.
Bugünkü adı: Danıştay.
Tarihi diyalektik işledi. Danıştay, devlet dediğimiz büyük, güçlü, kerim makine “adaletsizliğe-kanunsuzluğa- vicdansızlığa batmasın- devlet zalim olmasın- yasalara aykırı kanun çıkmasın” ihtiyacından doğdu. Danıştay, 150 yıl önce kuruldu, ondan önce 50 yıl da mücadelesi verildi.

* * *

Süheyl Batum uyarıyor.
200 yıl geriye gidiyoruz.
Meclis’te iki parti AKP ile MHP, parmak sayılarının çoğunluğundan güç alarak hazırladıkları yeni anayasa taslağında “egemenliği milletten alıyor, tek bir kişiye veriyor” ve böylece 150 yılı aşkın bir zamandan beri uygulanan “yasaların kanunlara uygun çıkması ilkesini” tamamen ortadan kaldırıyorlar.
Bu taslak!
Gerici bir kasnak!
Cumhurbaşkanına, hem yürütme (başbakan ve bakanlar) yetkisine ilişkin konularda, hem yardımcıları ve bakanların sorumluluğu konusunda, hem kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve sorumlulukları konusunda, hem üst düzey kamu görevlilerinin atanması konusunda inanılmaz bir güç tanıyor. Devletin tüm kurum ve kuruluşlarının üst düzey koltuklarında kimlerin oturacağına karar verecek tepedeki yetkili Cumhurbaşkanı olacak. Bu konuların tümünde “yasaya bağlı olarak değil” tamamen, Cumhurbaşkanı’nın takdiri ve yetkisiyle çıkarılacak “kararnameler” söz sahibi, göç sahibi, hak sahibi sayılacak. HSYK’nın 12 üyesinin 6’sını da cumhurbaşkanı seçecek ve bu yapıda bir HSYK’nın başkanı da Cumhurbaşkanı’nın tek başına atadığı Adalet Bakanı olacak. Böylece yargı da onun eline verilecek.
Tam yetkili:
Tepedeki!
Şöyle düşünün:
Hem futbol kulübünün başkanı, hem futbolcuları seçen antrenörü, hem takımın kaptanı, hem oyunun stratejisini kuranı, hem takımın formasını giyen, hem faul düdüğü çalan, hem penaltı kararı veren, hem sarı kart ve kırmızı kart gösteren hakemi.
Böyle bir oyuna itildik.
Böyle bir oyunun seyircisi olarak; “Ortadoğu’daki ülkeler içinde sadece Türkiye’nin 200 yılı aşkın bir süreden beri başarıyla sürdürdüğü anayasal mücadelenin tamamen yok edilişini” izleyecek ve “anayasası olmayan demokrasi dışı mutlakiyet rejimlerine” dönmeye razı olacağız.

* * *

Süheyl Batum uyarıyor!
“Biz benzer dönemi yaşadık. Tüm yetkileri elinde taşıyan bir padişah vardı. Üstelik bu padişah, tüm İslam toplumlarının halifesi konumundaydı. Buna rağmen ülkemiz işgal edildi, parçalandı, mahvoldu. Ülke o durumdan; Ankara’da “hakimiyet (egemenlik) kayıtsız şartsız milletindir” ilkesiyle toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Atatürk ile arkadaşlarının öne atılmasıyla kurtuldu. Onlar, bu kurtuluşun hiçbir aşamasında “Biz bütün yetkileri bir kişiye verelim, başka bir padişah bulup ona yapışalım” demediler. 97 yıl sonra bugün birkaç milletvekili, tüm yetkileri bir “REİS” e verelim kurtulalım” batağına gelmişler.”
Uyanın!
200 yıl geriye gidiyoruz!