Türkiye son 14 yılda çok gelişti. Uydulardan(!) ekonomik veriler toplanıyor. Bir gecede kişi başına gelirin 2 bin dolar arttığını, Türkiye’nin göründüğünden daha zengin olduğunu dünyaya ilan ediyor.
Çok hazin!
Çok acı!
Uzaydan bakıldığında bu kadar gelişmiş Türkiye’de başta cumhurbaşkanı ile başbakan, saraylarında ve köşklerinde neredeyse bir tabur polis ile korunuyorlar. Fakat polis kendini koruyamıyor. Polis maça gelenleri korumak için görevlendiriliyor, görevini başarıyla yapıyor fakat kendini koruyamadığı için “canlı bomba eylemcisine”  şehit oluyor.
Polis çok mu yorgun?
Kötü mü yönetiliyor?
Her terör saldırısı haberleri içinde “öğretmenlik kadrosu bulamadıkları için polis oluyorlar” diyen cümleler yer alıyor. Öğretmen olsun, elinde kalem tutsun diye eğittiğin insanı polis yapıyorsun. Acaba bu yüzden mi polis, canlı bomba karşısında kendini koruyamaz duruma düşüyor? Polis özel harekata  10 bin kişi alınacak diye haber çıkıyor ve 285 bin gencin polis olmak için başvurduğu görülüyor.

*  *  *

Oysa halk çok özverili.
Güçlü polisimiz olsun.
Güçlü ordumuz olsun.
Diye elindekini veriyor.
Önceki gün Meclis’e sunulan son bütçede “güçlü polis ve güçlü ordu için ayrılan” yıllık harcama kalemlerine bakın:
Milli Savunma Bakanlığı:
28 milyar 700 milyon TL.
Emniyet Genel Müdürlüğü:
23 milyar 500 milyon TL.
Jandarma Genel Komutanlığı:
9 milyar 400 milyon TL.
İçişleri Bakanlığı:
5 milyar 800 milyon TL.
MİT Müsteşarlığı:
2 milyar TL.
Sahil Güvenlik Komutanlığı:
650 milyon TL.
MGK Genel Sekreterliği:
28 milyon TL.
Kamu Düzeni Güvenliği:
18 milyon TL.
Güçlü ordumuz var.
Dağlarda savaşıyor.
Başarılı oldu, oluyor.
Fakat aynı ordu Kayseri’de çarşı iznine çıkan komando tugayındaki askerlerimizin, halk otobüsüne doluşarak çarşı iznine gitmesini korumaya alamıyor. PKK da bunu fırsata çeviriyor. Devlet büyükleri, “canlı bombaya karşı kendilerini korumayı ve korutmayı başarabiliyorlar”  fakat askeri ve polisi “canlı bombalara karşı korumayı”  başaramıyorlar. Bu kadar para, bu kadar kaynak ve bu kadar polis ve asker şehit!
Ne hazin!
Ne acı!

*  *  *

Cumhurbaşkanı, başbakan , bakanlar hep birlikte “toplu terör hayıflanmasını” çok başarılı yapıyorlar. Her toplu terör olayından sonra valiler, devletin tüm üst kademesini de dahil ederek, “teröre lanet okuma seferberliğini”  kusursuz, eksiksiz, tam olarak yapabiliyorlar. Fakat her seferinde “teröre hayıflanma seferberliği”  hayal kırıklığına dönüşüyor ve “ateş düştüğü yeri yakmaya” devam ediyor.
Çok acı!
Çok hazin!
Bu kadar hayıflanma!
Bu kadar yerinme!
Sonu hayal kırıklığı!
Milli Güvenlik Kurulu toplanıyor, uzun saatler bir araya geliyorlar. Çok önemli kararlar alındığını ve uygulamaya konduğunu açıklıyorlar. Gazetelere haberler sızdırılıyor, yazdırılıyor. Deniliyor ki,  Suriye’de Halep’in kuzeyine kadar El Bab’ ı da içine alacak şekilde 5 bin kilometrelik bir alanı güvenli bölge yapmak için ordumuz oraya girdi.  Bunu yapmak zorundaydık çünkü “Türk Silahlı Kuvvetleri terörü Suriye’de karşılayıp orada işini bitirmezse o terör Türkiye içine daha çok yayılacağı” için Fırat Kalkanı’na ihtiyaç vardı. Peki sonuç ne oldu? Uygulama doğru mu, yanlış mı oldu? Terörü Suriye’de boğacaktık. Canlı bombalar İstanbul’a ve Kayseri’ye polis ve askerimizi şehit etmeye geldi, geliyor.

*  *  *

15 temmuz oldu.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin okulları, askeri liseleri, harp okulları, harp akademileri kapatıldı. Polisi olduğu gibi bundan sonra askeri de artık sivil seçilmiş siyasetçi yönetecek kararları alındı. 350 bin kişilik çok güçlü jandarmaya emir komuta  eden Jandarma Genel Komutanı, MGK’dan çıkartıldı. Harp akademileri kapatılıp yerine Milli Savunma Üniversitesi kuruldu, başına da tarihçi bir profesör konuldu. Sonuç ne oldu? Türkiye her gün sadece “güvenlik” konuşuyor ve her gün camilerinden şehit cenazesi kaldırıyor, polis ve asker devlet büyüklerini koruyor fakat kendini koruyamıyor.
Gerçekler!
Çok hazin!
Çok acı!