Yazarlar, hikaye ederek anlatmayı severler. Çünkü okurlar, hikaye edilmiş yazı okumayı severler. Ahmet Davutoğlu, Başbakanlığa tayinle geldi. 20 ay dayandı. Kovuldu. Bugün gidiyor. Binali Yıldırım Başbakan tayin edildi. Bugün geliyor. Hikayenin bu bölümünü siz de biliyorsunuz. Ben bilinmeyen yanını yazayım: Ahmet Davutoğlu, Binali Yıldırım’a 2 mektup yazdı.

*  *  *

BİRİNCİ MEKTUP:
“Kardeşim Binali,
Ben kısa süren Başbakanlık tecrübemi yazmanın sana faydalı olacağını düşündüm. 21 ay önce beni Başbakanlığa atayan Reisimiz ile bir “elmanın yarısı” gibiydik.
O beni tanıyordu. Ben onun danışmanı, akil adamı, hocası, Dışişleri Bakanı olmuştum. Onunla “beyin, gönül, dava titreşimlerimiz” kopmaz, koparılamaz bütündü. O ne düşünüyorsa ben aynısını düşünmek, o ne yapıyorsa ben aynısını yapmak, o ne söylüyorsa ben de aynısını söylemek için vardım.
Salak biri değilim.
Reis’e ters düşülemezdi.
Bilerek Başbakan oldum. Sonu acılı geldi! Reis’le papaz oldum. Kovuldum.
Kardeşim Binali!
Evet oldum “ama bir sor, ben Reis ile niçin papaz oldum?”
Gazeteciye laf lazım.
Yazıp döküyorlar.
20 konu varmış.
Reisimizle 20 konuda ters düşmüşüm. 20 konu değil, 2 noktada ters köşeye yattım, yatırıldım, faka bastım. İlki “Dolmabahçe Mutabakatı” idi. Sen de yakından biliyorsun. Efgan Ala İçişleri Bakanım, Yalçın Akdoğan Başbakan Yardımcımdı. Bunların yaptıkları “Dolma Bahçe Mutabakatı” benim talimatım olmadan gerçekleşemezdi. Ben, Reisimizin “Terör meselesini çözmek için yürüdüğü yolun son 10 metresini hızla koşarak” bitirmek istedim. Reisimden “aferin” bekledim.
Kardeşim Binali!
Reisimiz “Kürt Sorununu” askeri olarak değil, siyasi olarak çözmek istiyordu. Bu yüzden valilere, ordu komutanlarına, emniyet müdürlerine talimatlar onun başbakanlığı döneminde gitmişti.
Ordu kışladan çıkmasın.
Polis karakoldan ayrılmasın.
Reisimizin kafasında “PKK’nın istediğini, PKK’ya verme formülü vardı” ve buzdolabına konulan barış paketinin özü buydu. Bu gerçekten yola çıkıp, “Dolmabahçe Mutabakatına” vardım. Dolmabahçe mutabakatının özü Reisin, kendi formülüydü. Oylar düştü, vazgeçti, “kökünü kazıyacağız” demeye başladı. Ben de son anda uyandım “Reis’ten fazla Reisçi oldum, kökünü kazıyacağız diye daha yüksek sesle bağırdım“ ama fayda etmedi.
Ben ters düşmedim.
Uyumsuzluk yapmadım.
Ben “ters köşeye” yatırıldım. Reis topu gösterdiği köşeye değil öbür köşeye attı.
Kardeşim Binali!
Dikkat kesil. Benim başıma gelen senin başına da inmesin diye bu mektubu yazıyorum.
Allah seni korusun!
Kardeşin Ahmet!”

*  *  *

İKİNCİ MEKTUP:
“Kardeşim Binali,
Biliyorum. Zamanın kıymetli. Bu yüzden ikinci mektubu kısa tutacağım. Benim Reisimizle ikinci ters köşeye yatırılmam şu “Vize Zaferimin, Vize Mağlubiyetime” dönüşmesiyle oldu. Terör ülkemizi yakmaya başladı. Günlük şehit sayımız 8-10’a çıkmaya başladı. Baktım bu işin sonu yok. Yine Reisimizin yürüdüğü yol olan “Teröre dış desteğin kesilmesi formülünü vize paketi içinde eritirim” diye düşündüm. ABD, AB, teröre verdikleri dış desteği kesmek için “Terör yasasında terörün tanımını yeniden yapmamızı” istiyorlardı. Düşüncemi kabul ettiler. Ben de o meşhur 72 maddenin son 5 maddesine bu tarif değişiminin yerleştirilmesini imzaladım. Reisimiz buna da kızdı, köpürdü. İkinci kez beni ters köşeye yatırdı. Ben Katar’a dış geziye gittiğimde arkamdan yetkilerimi elimden aldırdı.
Kardeşim Binali!
Bunları bilesin.
Ters köşe olmayasın.
Allah’a emanet ol.
Kardeşin Ahmet.”

*  *  *

Ey okur!
Sen şimdi, “nerede bu mektuplar” diye soracaksın. Hikaye bu! Bugün Ahmet Davutoğlu, veda konuşması yapmadan önce 2 mektubu yeni Başbakan Binali Yıldırım’a verecek.