Bu soruyu soracak en son kişi benim. Askerlikten, polislikten, savunma ve saldırı stratejisinden, iç ve dış güvenlikten hiç anlamam. Bu soru aklıma Mustafa Koç’un, rahmetli olmadan bir gün önce “Ordu için tank konuşması” yapmaya Cumhurbaşkanı makamına gittiği açıklandıktan sonra geldi. Zengin adam ölünce arkasından ağlayıp, dövüneni çok oluyor. Mustafa Koç, başta gazeteciler olmak üzere toplumun vitrine çıkmış önde gelenlerinin hepsini “kendisiyle eşit ve zengin hissettirecek” derecede etkilemiş. Çok sayıda gazeteci, “Mustafa kardeşimdi, her şeyimdi...” türü şahsiyet yazıları yazdı. Cumhurbaşkanı da “Bana geldi, uzun uzun konuştuk... Alkolü de tamamen bırak dedim...” açıklaması yaptı. Yani Mustafa Koç ile ‘nerdeyse İslamcı dava arkadaşı’ olacak kadar yakın olduğu propagandasını kaçırmadı. Mustafa Koç’un; “meyhaneye gider içerim aşk için, camiye de gider dua ederim hak için...” diyecek kadar kiminle gerçek dost olduğunu sadece önce eşi ve annesi bilir. Sonra babası bilir. Kardeşleri bilir.
Çok genç öldü.
Allah rahmet eylesin.
Biz şunu öğrendik.
Cumhurbaşkanı, ordunun silah, tank, tekerlekli zırhlı araç, keskin nişancı tüfeği, askeri helikopter, savaş uçağı ve diğer ihtiyaçlarıyla bire bir ilgileniyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, değişen şartlara göre, ihtiyacının ne olduğunu, neyin alınıp, hangi eğitime öncelik verileceğini görev edinmek ordunun yüksek kademesinin işi diye biliyorduk. Cumhurbaşkanı’nın “silah alımıyla, tank yapımıyla, tekerlekli zırhlı araç tedarikiyle...” bu kadar yakından ilgilenmesi üzerine ben de şu soruyu, okurlarım adına, kendisine sorarım:
Çok şehit veriyoruz.
Neden?
***
Her şehit haberi gelir.
Satır aralarına bakarım.
Gerçekler ayrıntılardadır.
Satır arasındaki o gerçeklerden biri; “Diyarbakır Sur İlçesi’nde terör örgütü PKK’nın keskin nişancıları 23 uzman ve polisi, başlık ile çelik yelek arasındaki boşluk bölgesinden vurarak, şehit etti” cümlesiydi. Terör örgütünün keskin nişancısının uzman asker ve polisten çok sayıda can alması sonunda bölgeye M 60 tanklarıyla girilmek zorunda kalındı.
Soruyorum.
Neden bu kadar çok şehit?
“Savaş bu, vatan sağ olsun” denebilir. Tamam da; eğitilerek, gerekli silah ve teçhizatla da donatılarak Sur’a gönderilmiş olması gereken bu kadar çok uzman asker ve polisin uzaktan keskin nişancı tüfeği ile şehit edilmesi kabul edilebilir bir oran mı? Cumhurbaşkanı, tank, tekerlekli zırhlı araç alımıyla bu kadar yakından ilgilendiğine göre, askerin ve polisin yeterli eğitimi alıp almadığıyla da ilgileniyor olması gerekir.
Soruyorum!
Cumhurbaşkanı, asker ile polisin eğitim yükünü de sırtladı mı? Uzman ve polislerin vatan sevgisi çok yüksek, bunu canlarını ortaya koyarak gösteriyorlar. Fakat ordu ile polis arasında birbirini tamamlayacak bir eğitim verilerek mi, bu genç insanlar çatışma bölgesine gönderiliyor? Şehit polislerin çoğunlukla geçici görevle oraya gönderildiği ve “öğretmen ataması yapılmadığı için polis oldukları” haberleri doğruysa bu tablonun sorumlusu kimdir? Öğretmen olmak için eğitilmiş gençler, polis oluyor ve sonra da şehit oluyor. Polisler ordunun geçtiği eğitimden mi geçiyorlar, yoksa birbirinden kopuk mu eğitiliyorlar? Asker ile polisin yönetimi neden ayrı ellerde? Polisin teçhizat alımı ile ordunun teçhizat alımı birbiriyle uyumlu mu ve alımlara kimler karar veriyor? Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nda kadrolar kimin etkisiyle nasıl değişiyor ve orada neler oluyor?
***
Cumhurbaşkanı, işadamlarını çağırıp tank ihalesi, tekerlekli zırhlı araç alımı konuşuyor.
Ben de soruyorum:
Çok şehit veriyoruz.
Neden?