Tarihe bakın. Orada yazıyor. Tam 100 yıl önce başladı. Ne zaman ki, Kuzey Irak’ta Baba Gurgur’da (Türkmen şehri Kerkük’te) ilk petrol bulundu, İngiliz donanması yakıtını petrole dönüştürme kararı aldı. İşte o günden sonra İslam dünyasında bir bölüm Müslüman, “Allah-u Ekber” diye tekbir getirip, diğer bölüm Müslümanı öldürmeye başladı. İngilizler, Yahudileri Filistin’e yerleştirip Arapları kendi topraklarından atmayı hızlandırınca da diğer bölüm Müslüman’ın yine “Allah-u Ekber” getirerek öbürlerinin canını alması da hızlandı.
İngilizler bölüyordu.
Birbirine düşürüyor.
Şeyhleri, Şerifleri, Şahları, Aşiret Reislerini, Kralları, Sultanları, Prensleri, Başkanları, diktatörleri yandaş yapıyor, aynı ülkede birlikte yaşayan Müslüman’ı Müslüman’a “Biz Şii’yiz... Biz Sünni’yiz... Biz Halefi’yiz... Biz Selefi’yiz...” diye “mezhep kanlı-bıçaklısı” yapıyordu. İslam dünyasındaki en son örneği IŞİD olan terör örgütleri, batı emperyalizmine öfkeden doğdu. Bu kanlı tuzağa Irak, Suriye, Lübnan, Sudan, Filistin, Yemen, Tunus, Libya, Nijerya, Mali, Mısır’daki Müslümanlar düştüler. Bütün Arap ülkelerinde “Müslüman Devlet Yönetimi” önce İngilizlerin, sonra Amerikalıların veya Rusların uydusu oldu, “Arap Baharı” ile birlikte de Müslüman dünyası kan denizine dönüştü.

* * *

Bir tek Türkiye kaldı.
Bir tek Türkiye’de “Allah-u Ekber” diyerek öbür mezhepten, aşiretten Müslümanı öldüren olmadı. Niçin?
Mustafa Kemal ile kurucu kadro “laik yönetim biçimini” Cumhuriyetin ana omurgasına dönüştürdüğü ve “yurtta barış-cihanda barış” dediği için.
Bugünlere gelebildik.
Bugün Suriye’de El Bab’da kara elbiseli IŞİD, “Allah... Allah...” diyerek Türk askerini şehit ediyor. Şehit sayısı artıyor. Türkiye’nin askeri, Türkiye’nin dışında sokak sokak, ev ev, göğüs göğse savaşarak El Bab’dan IŞİD terör örgütünü temizleyip atmaya çalışıyor. Mayın. Bubi Tuzak. Dikenli Tel. İntihar bombası. Havan.
TV’lerden savaşı izliyoruz.
Bataklık hep uzağımızdaydı.
Bataklık evimize girdi.
Türk Ordusu’nu Suriye topraklarında savaşa sokan iktidar sözcüleri bize; IŞİD’i o Suriye toprağından daha ileriye süpürmek, güvenli bölge kurmak, süpürülen topraklara PYD-PKK’nın gelip yerleşmesini önlemek için buna mecburduk, “vatanın bölünmezliği buna bağlı” demekteler.
El Bab’ı almalıyız.
Münbiç’e girmeliyiz.
IŞİD’i süpürmeliyiz.
Süpürdük diyelim, IŞİD ileride yine yeni bir mevzi kurdu ve yine “Allah... Allah...” diye Türk askerini şehit etmeye yeltenmeyecek mi? 100 yıl önce İngilizlerin Baba Gurgur’da açtığı o damardan IŞİD benzeri yeni IŞİD’ler nüksetmeyecek mi?

* * *

Niçin kendi sınırımızı sağlam tutmadık da, Suriye’nin toprağında “güvenli bölge kurmaya” kalktık?
Sorgulanması gerekir.
İkinci Kalkan.
İkinci yetmez.
Üçüncü Kalkan.
Üçüncü yetmez.
Dördüncü kalkan.
Böyle mi gidecek?
O topraklar hep gebe.
Sürekli IŞİD doğuruyor.
Bu konulara yıllarını vermiş Gaziantep Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ, “Fırat Kalkanı’nda askerlere hâlâ kışlık çadır verilmedi. Portatif ısıtıcılar getirilemedi. Sahra koşullarında banyo imkanı sağlanmadı. Kilise hastaneye yaralı olarak gelen asker kendi cebinden aldığı gıdayla besleniyor” diye uyarıyor. Milletvekili Ümit Özdağ, “ordumuz Suriye’de savaşıyor, arkasında sahra hastanesi yok” demeye getiriyor. Niçin yok?
Meclis hesap sormalı.