14 yıl önce Dünya Bankası’ndan kalkıp gelmiş Kemal Derviş’in “yangın söndürme programını” hazır bulmuşlar, adını “dini bütün helal pazar ekonomisi” diye değiştirmişlerdi. Ailenin dededen- babadan kalma gümüşlerini tezgaha çıkardılar. Devletin çok kâr eden telefon şirketi başta olmak üzere değerli ne kadar varlığı varsa
önce yandaş yerli işadamına satıldı. Onlar da yabancıya devrettiler. Büyük avanta vurdular. İktidar partisine de payını verdiler.
Havuzlar kuruldu.
Özelleştirmeydi adı.
Yabancılaştırma oldu.
Sat sat ye, yedir!
Bir damla damlat.
Fakirin de oyunu kap!
Gümüşler satıldı.
Yemeye yetmedi.
İmtiyazlara sıra geldi.
Köprü imtiyazı.
Havalimanı imtiyazı.
Elektrik dağıtım imtiyazı.
Liman imtiyazı.
İmtiyaz satışı, Hazine garantisi ile dış borç bulup, içeride pahalı yatırımlar yapmak üzerine “davul devletin boynunda tokmak havuzcu yandaş şirketin elinde”  affedersiniz bir “piç model” peydahlandı.
Yine döviz geldi.
İşler çok tıkırında gitti.
14 yıl bitti.
Tıkırında günler bitti.
Bir de baktık.
Memleket batmış!

*  *  *

Büyüme yavaşladı. Gelecek yıl eksiye dönecek. Önce Irak pazarını yitirdik. Sonra Suriye pazarı bitti. Afrika pazarları tıkandı. Avrupa ile de daralma başladı.  O tıkırında günlerde fabrikalar, üretim kapasitelerini büyütmüşlerdi. Şimdi büyüyen kapasite de ellerinde kaldı. Ürettiklerini satamıyorlar. Üretimi kısıyorlar. İşçileri işten atıyorlar. Ayrıca Türkiye ihraç mallarının içindeki ileri teknoloji payı 2002 yılında yüzde 8 iken, 2005 yılında ileri teknoloji payı yüzde 5’e geriledi. Kutulardan döviz çıktığı güne kadar Fetullah bağlantılı şirketleri desteklediler. Paralar, teşvikler, hibeler, parsel parsel arsalar verdiler. Fetullah’ın polise adalete sızmış imamları, kutudaki dövizleri açık edince; bağlantılı 600 şirkete, fabrikalarına, üretimlerine el konulmasının yarattığı üretim ve istihdam daralması da ülkeyi vurmaya başladı. Apo ile bir olup başlatılan “analar ağlamasın” çözüm süreci perişan sona saplandı. Güneydoğumuz, Irak’a-Suriye’ye benzedi. Ordu Suriye’ye girmek zorunda kaldı.
Turizm de bitti.
İşsizlik alev oldu.
Ülkemiz yanıyor.
Aileler sıkıştı, kıvranıyor.
Hane halkı borç yükü arttı.
Konut kredi yükü arttı.
Taşıt kredi yükü arttı.
Özel tüketim geriledi.
Kamu tüketimi geriledi.
Yatırımlar geriledi.
İhracat artışı da geriledi.
Ödemeler dengesi kanıyor.
Cari açık kapatılamıyor.
Dolar yükseliyor.
Merkez Bankası rezervleri 2009’dan bu yana en düşük düzeyine indi. Bir haftada 5.5 milyar dolar eridi. Şirketler, zenginler, parası olanlar, yatırım yapacak olanlar, iş yaratacak olanlar korkuyorlar. Yerli şirketler bile merkezlerini Avrupa’ya taşımaya başladılar. Bankalarda döviz hesabı olan tuzu kurular, dolarlarını bankalardan çekip, yastık altına atıyorlar. Yurt dışı hesaplara transfer ediyorlar. Bankalar döviz kanamasına girdi. Döviz arzının azalması kuru yukarı iter oldu.

*  *  *

Batış korkusu başladı.
Cumhurbaşkanı korkuyor.
Başbakan korkuyor.
Yardımcısı da korkuyor.
Cumhurbaşkanı, batmış ülkeyi, Şangay Beşlisi’ne sokarak “Ortadoğu’nun pivot ülkesi” yapacağız masalları anlatıyor. Başbakan Binali Yıldırım ile ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ise, hemen her gün her fırsatta; “iş dünyamız karamsarlığa kapılmasın, duruma hakimiz” diye demeçler veriyorlar.
Karanlıkta ıslık çalar oldular
Bütçe disiplini bozuldu.
Dışarıya kaçmış, kaçırılmış para ile servetlerin geri gelmesine bağlayıp, biri olmadı, diğeri olsun, biri tutmadı, diğeri tutar diyerek “varlık barışı” denilen kirli parayı yıkayıp temizlemeye umut bağladılar. O da dikiş tutmuyor.
Memleket battı.
Elde pahalı Saray kaldı.
Osmanlı da bu kafadaydı.
Batmıştı.
Geride sarayları kalmıştı.