Yeni Turizm Bakanı Nabi Avcı, Eskişehir’de partililerle “Vefa Yemeği” yerken turizmin çöktüğünü hatırladı. Kimse sormadan kendi kendine otomatik olarak hatırladı ve “Napçaz, netçez o turistleri buraya gatçez ...” dedi. Aynı gün ülke turizmin kalesi Kemer’de bir hediyelik eşya mağazasına iki kadın turist bakınmaya geldi. Kadınlardan biri çalışanı oyalarken diğeri 600 dolarlık saati çaldı, İngilizce “hoşça kal” deyip gittiler. Durumu fark eden dükkan sahibi Ramazan Koç, “Kimse gelmiyor, gelen de bunu yapıyor” diye polise koştu.
Balon delindi.
40 yerden delindi.
Fıslaya...
Tıslaya...
Sönüyor.
Sadece turist işinde değil.
Bütün işlerde derin kriz var.
Çok derin.
Yeni Turizm Bakanı, Başbakanı Saray darbesi ile kovulan Davutoğlu döneminde Milli Eğitim Bakanı idi. Adına “Fatih Projesi” dedikleri okullara “bedava tablet” dağıtımı başlatmıştı. 750 bin tablet dağıtıldı. Bugüne kadar 325 milyon TL harcandı. Telefon şirketi de bu okullara özel hat çekti. Ancak okullar internet faturalarını ödeyemedi. Telefon şirketi de şimdi internet hattını kesiyor ve okulları icraya veriyor.
Napcaz!
Netçez...(!)

*  *  *

Sürükleyici sektördü.
Lokomotifti!
İşsizliği azaltıyor.
Büyümeyi hızlandırıyor.
Hem tatlı rant doğruyor ve hem de Başbakan, Bakan oğullarının, kızlarının, eşlerinin vakıf ve derneklerine “bağış” yağdırıyor, partiyi besleyen yandaş yeni zenginler yaratıyordu. Lokomotif sektör inşaat da “balonlama” eşiğine geldi. Bu sektörün bankalara olan borcunun “son 5 yılda 4 kat artması” bir yana satışları da hızla dibe geldi.
Saadet zinciri kopmak üzere.
Saadet zinciri kopmasın diye şimdi iktidar yandaşı inşaat sektörü sözcüleri, iktidar yandaşı gazetecilere yazı yazdırıp, Külliyeli Saray’a “Türkiye’den konut alan yabancıya oturma izni verilsin” diye laf yolluyorlar. Övünme, gerinme, algı avlama cümlesini de bulmuşlar; “Türkiye başkanını buldu, dünyalının ikinci vatanı da Türkiye oldu” diye ilanlar vereceklermiş!
Napçaz!
Netçez!
Vatanı da verecez!

*  *  *

Bankacılar da “yandım anam” demeye başladı. İsmi lazım değil çok büyük ve güçlü bankalardan birinin Genel Müdürü, “matematiğimiz şaştı” diye ilk ciddi uyarı çığlığını attı.
Bankalar kıvranıyor.
14 yıl önce:
Sermaye yeterliliği yüzde 20 idi, 10’a düştü. Tehlike sınırı 12. Tehlike sınırından 2 puan aşağıya indi. İtalyan, Kazak, Yunanlılar gelip Türk bankalarından hisse alıp ortak olmuşlardı, şimdi çekilip gidiyorlar. Çünkü bankacılığın geleceğini parlak görmüyorlar. Batık kredi oranı yüzde 6’ya çıktı. Kaynak yaratmak için borçlanmaya abanıyorlar.
Belleğiniz keskin mi?
Keskin olanlar hatırlar.
2001 Krizi:
Dış borca abanma kriziydi.
2008 Krizi:
Dışarının kriziydi
2016 Krizi:
İçimiz dökülüyor.
Dışımız sıkıntılı.
Napçaz!
Netçez!
14 yılı hovardaca yediler!

SÖYLEŞİ


Avukatlar yürüse!


Hukuk fakültelerinin sayısı 100’ü geçti. Sadece İstanbul Barosu’na kayıtlı hukukçu sayısı 32 binden fazla, Toplam avukat sayımızı 80 bini aştı. Vatandaşların, haksızlığa uğradıkları için, devlete karşı açtığı dava sayısı açısından da Avrupa’da birinci ülkeyiz. Böyle bir ülkede yüksek yargının başkanları, Rize’de çay makaslama davetini kabul edip, Cumhurbaşkanı’nı ayakta alkışlıyorlar, sonra da “devletin başı davet etti, gitmeyip de ne yapalım, devlet geleneği...” diye gerekçe anlatıyorlar. Cumhurbaşkanı ise “ben tarafım... Partiliyim... Partili Cumhurbaşkanı olmak için anayasayı değiştireceğim...” diye açıkça ilan ediyor. Türkiye’de avukatlar “Bağımsız Hakim Yürüyüşü” yapsalar. Yüksek yargı başkanları istifayı düşünebilir.