Maaşımı bankamatikten çekince, hemen döviz bürosuna koştum. Bankonun arkasında duran kadına, kendimden emin bir şekilde, değerli paramızı uzatarak “300 $ verir misiniz?”’ dedim.
Buyurun efendim dedi.
Dolarları uzattı.
Makbuzu da verdi.
Ardından ben aldığım dolarları döviz büfesinin kanarya kafesi kadar küçük cam kapısından geri iterek “şimdi bozdurmak istiyorum” dedim.
Kadın şaşırdı!
“Ama efendim yaklaşık 2 TL kaybınız olur” dedi. Ben de “biliyorum” dedim. Kadın gayet nazik bir şekilde dövizimi bozdu. Ardından elimdeki paraya 2 TL ilave ederek “300 $ satar mısınız?” dedim. Kadının şaşkınlığı yüzüne yansımıştı.
“Nasıl yani?”
İşte param!
“Dolar istiyorum”
Kadın çekmecesine kaldırdığı dolarları tekrar bana verdi. Bu dolar alıp verme işlemini tam 50 kere yaptırdım. Tabii doğal olarak üçüncü alışverişten sonra kadın döviz bürosunun müdürünü çağırdı.
Durumu anlattı.

* * *

Ben de müdüre isteğimi yerine getirmeleri gerektiğini, her işlemden yaklaşık 2 TL kazandıklarını söyledim. Hatta “para al ver boş yere yorulmayalım, ben size ilk verdiğim paranın 100 TL fazlasını vereyim, siz de bana toplam 50 adet döviz bozdurma fişimi verin, ben de rahat rahat vatandaşlık görevimi yapmanın gururuyla evime gideyim” dedim. Döviz bürosunun müdürü, ilk başta eziyet gibi gelse de, 100 TL kazanmaktan mı yoksa başımızdakilerin sözünü dinlememden mi anlamadım keyifle beni içeri davet edip kahve ısmarladı.
Karşılıklı kahvelerimizi içtik.
Görevli kadın, 50 tane fişi bir zarfa koyarak yanımıza getirdi. El sıkıştık, “hoşça kalın” derken, yine bekleriz demediler!

* * *

O günden beri lokantaya gidiyorum. Fişin birini gösteriyorum. Bedava yemek yiyorum. Berbere gidiyorum, fişimi gösteriyorum. Bedava tıraş oluyorum. Lastik servisine gidiyorum, fişimi gösteriyorum, arabamın kış lastiklerini ücretsiz değiştiriyorum. Fırına gidiyorum, fişimi gösteriyorum. Ekmek bedava. Bu akşam biraz keyif yapalım dedim. Eşimi, kızımı, oğlumu alıp akşam yemeğine çıktık. Fişlerimizi gösterdik, ailecek bedava yemek yedik. Bu arada her bedava alışverişte elimizdeki fişleri de almıyorlar. Bazıları bakıyor fişimizi geri veriyor. Şimdilik aynı yere hiç gitmedim, fiş gösterip yaşamayı kesintiye uğratmadan garantiye alıyorum. Döviz büfesi fişine yatırım yapmamın aile ekonomimize çok katkısı oldu. 100 TL harcadım. Yemeğimiz, ekmeğimiz, otomobilin lastik değişimini, berberde saç-sakal tıraşımı bedavaya getiriyorum. Dolar yerine çok daha kârlı bir fiş yatırımı yaparak ikinci kurtuluş savaşımıza katkıda bulundum. Bir ara kredi çekip 10.000 $ alıp bozacağım ve hemen aynı gün kredimi kapatacağım.
Yine en az 50 fiş toplarım.
Bu tutarda fişlere bedava buzdolabı, perde, halı alırım, oğluma düğün, kızıma nişan yaparım, hatta mezar taşı bile veriyorlarmış.
Artık bu dünya vız gelir!
Sırtımız yere gelmez!
Solumaya hava bedava.
İçmeye su bedava.
Yemeye bazlama bedava.
Gezmeye lastik bedava.
Yaşamak güzel kardeşim.
Bedava yaşıyoruz bedava!
İmza Bedavacı.

* * *

Yukarıdaki yazıyı ben yazmadım. Feyyaz Uysal adlı bir okurum (kendisini tanımıyorum) gönderdi. Ona da başkası göndermiş. Nefis yazı. Yazıdan anlayanlar birbiriyle paylaşıyor. Yazının başlığı yoktu. “Teğet Geçiyor” diye başlığı ben koydum. Başbakan, şirketlere, işadamlarına, batakçılara, sicili bozulmuşlara, sıcak parayı bol bulup savurmuşlara, şehir rantlarıyla şişip büyümüşlere, geçiş garantisiyle köprü, hava limanı, tünel yapmışlara, 250 milyar lira dağıtılacağını açıkladı. Yani teğet geçsin diye ekonomik krize kemer bağladı.
İnce teğete.
Sırma kemer.
Bedava!