Muhtarları Saray’a çağırıyorsun.  “Demokratım, halkın adamıyım” görüntüsü veriyorsun. HDP Milletvekillerini de Saray’a davet etseydin.
Belki gelmezlerdi!
Çağıranın bir yüzü.
Gelmeyenin iki yüzü kara.
Saray’a çağırsaydın.
Bir kez daha sorsaydın.
Belki de “düşüncelerinde değişiklik yaptıklarını, PKK ile aralarına ciddi mesafe koyduklarını” söyleyeceklerdi.  Söylemeseler, eski düşüncelerinde diretseler bile “demokrat ve halk adamı olmak” yine onları tutuklatmayı değil Saray’a çağırmayı gerektirirdi. Çağırsaydın; “görüyorsunuz... emperyalistler böl ve yönet peşindeler. Bizler et ve tırnağız” diyebilseydin. Demokrasinin toz zerresi kadar da olsa esintisinin Saray’ınıza girdiğini umut ışığı saysaydık.
“Et ve tırnak” demiyorlar.
Varsın demesinler.
Et- tırnağız diyenin yüzü ak.
Demeyenin yüzü 2 kere kara.
Düşüncelerine, hedeflerine, eylemlerine katılmayabilirsin. Ama HDP milletvekilleri iki seçimdir üst üste 6 milyona yakın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının oyunu almış “halkın temsilcisi” insanlar. 6 milyon oy almış HDP milletvekillerinin 9’u tutuklandı. 15 Temmuz gecesinden sonra Meclis’e ikinci kez bomba atılmış oldu.
Geldiğimiz  noktaya bak:
Doğu şehri seçmeni var.
Seçmenin Meclis’te sesi yok.
Bu mu demokrasi?
Bu mu halk adamlığı?

*  *  *

9 milletvekilinin önce dokunulmazlıklarını kaldır sonra da, haklarındaki iddialar henüz davaya dönüşmeden, hapse at. Terör de durmasın, artsın. Cizre, Nusaybin, Şırnak, Hakkari dışında kalan illerde vatandaşlar, hendek açmaya ve serhildan (Kürtçe sivil isyan)  çağrılarına itibar etmedi. Halkın seçtikleri hapse atıldı.  PKK da zaten bunu istiyordu.
Nereye gidiyoruz?
Üzgünüm.
Bu örneği elim titreyerek de olsa yazmak zorundayım. Bir zamanlar Irak’ın Başkanı Saddam Hüseyin de “taş üstünde taş-baş üstünde baş koymayan siyasete” çözüm diye sarılmış, 5 bin Kürt’ü hardal gazıyla öldürmüştü. Saddam,  dünyadan iyice kopmuş, kendi içine kapanmıştı.  Emperyalistlerin bunu bahane ederek ve fırsat bilerek Saddam’ın ülkesini ne hale getirdiklerini hep birlikte gördük değil mi?
Siz,  Başbakandınız.
Irak nasıl perişan oldu.
Daha yakından gördünüz.

*  *  *

Analar ağlamasın.
Habur’a mahkeme.
Oslo’da müzakere.
Dolmabahçe’de masa.
Çözüm süreci dediniz.
Orduyu kışlasına.
Polisi karakoluna.
Hapsettiniz.
PKK’ya ise ses etmediniz. Oylarınız azalınca bu kez; yağlı ip atıp; “taş üstünde taş-baş üstünde baş koymayız” siyasetine döndünüz. Şimdi sözcüleriniz, bu yağlı ip gösterme (idamı geri getirme) süreci sonunda “başarılı olacağınızı... HDP’li milletvekilleri hapse atılınca partilerinin de çökeceğini ve onların yerine daha liberal Kürt kadroların ortaya çıkıp; “ret-inkar-asimilasyonun kalkmasıyla yetineceklerini ve sizin başkanlığınızı kabulleneceklerini” anlatıyorlar.
Şimdi yeni masal bu!
İnanmamızı istiyorlar.
Her söylediğiniz yalan oldu.
Her yaptığınız yanlış çıktı.
Tutuklama! Saray’a çağır!

SÖYLEŞİ

Cumhuriyet’te 9 yazarın hapsi!


Cumhuriyet Gazetesi’nde 9 yazar, somut bir suç delili gösterilmeden hapse atıldılar. Ben Cumhuriyet’te de 2 yıl yazarlık yaptım. Hapse atılan Musa Kart, Hakan Kara,  Güray Öz ile birlikte çok yakın çalıştım. Bunların FETÖ’cü ya da PKK’lı olmaları mümkün değil. Herhalde diğerlerinin de değil. Cumhuriyet Gazetesi’nin kayyuma devredilerek bitirilme sonucuna götürülmesi; bundan 72 yıl önce Zekeriya Sertel ile Sabiha Sertel’in gazetesi TAN’ ın, muhalefet yaptığı için, iktidarın kışkırtmasıyla basılarak baltalarla, balyozlarla matbaa makinelerinin kırılması, kağıt bobinlerinin Babıali yokuşundan aşağı yuvarlanması, binasının yıkılmasına benziyor. Türkiye 72 yıl geriye gitti.