Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun; 19 Ağustos 2016’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe gireli yaklaşık iki ay oldu. Bu sürenin büyük bölümü tatil ve vergi idaresinin bu Kanun ile ilgili bilgi işlem sistemine program yüklemesini bekleyerek geçti. Kanun yayımlanalı iki ay geçmiş olmasına rağmen, asıl hareketlilik, 19 Eylül’de başladı, diyebiliriz.
Kanun ile ilgili başvuruların başlaması ile birlikte; okuyucularımız tarafından bize ulaştırılan birçok şikayet ve uygulama farklılığına tanık olduk. Bunlara bakınca; barışırken bile, azap çektirmekten geri kalmayan bir mali idare yaklaşımını görmek, eski bir maliyeci olarak beni üzmektedir. Sorun yaratan değil, sorun çözen bir mali idare görmeyi bırakın, her vergi idaresinin ayrı hukukunun olduğu bir yapıyı görmek, son derece kaygı verici bir durumdur.

Vergi zorla alınır, ödemek isteyene zorluk çıkararak değil!

Vergi, devletin ülkesi üzerindeki egemenlik hakkına dayanarak, kamu giderlerini karşılamak üzere; mali güce göre karşılıksız ve zorla aldığı ekonomik değerdir. Buradaki “zorla alma” unsurunu; her durumda vatandaşına zorluk çıkartarak almaya çalışma anlayışı artık terk edilmelidir. Para kazanmanın ve istihdam yaratmanın zorluğunun, maliye personeli de farkında olmalı ve buna göre olaylara yaklaşmalıdır.

Mükellef ödemek istiyor, vergi dairesi ‘olmaz’ diyor...

Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun ile kanunun yayım tarihi olan 19.08.2016 tarihi itibarıyla dava açma süresi geçmemiş bulunan mükellefler, 31.10.2016 tarihi mesai saati bitimine kadar kanunun kesinleşmemiş veya dava safhasında bulunan amme alacaklarına ilişkin düzenlemeler yapan 3. maddesinden faydalanabileceklerdir.
19.08.2016 tarihi itibarıyla; kendisine tarhiyat yapılan veya vergi/ceza ihbarnamesi tebliğ edilen mükellefler dava açmamaları durumunda; vergi aslından yüzde 50 indirim, gecikme faizi yerine Yİ-ÜFE farkı ve taksitle ödeme imkanına kavuşacaklardır.

Sorun ‘İç Genelgesi’ni 0kumayan vergi idaresi...

Vergi/ceza ihbarnamesini tebliğ alan mükellefler, vergi dairelerine başvurduklarında acı bir sürpriz ile karşılaştılar.
Bu mükelleflerden örneğin; vergi /ceza ihbarnamesini 06.09.2016’da tebliğ alıp, bugün başvuru formunu vergi dairesine veren mükellefe, bu kanundan faydalanamazsınız, cevabı verilmektedir. Gerekçe olarak da; bu kanun için başvurunun vergi dava açma süresi olan, 30 gün içinde yapılması gerektiği belirtilmektedir.
Yani vergi daireleri; vergi dava açma süresi (30 gün) bittikten sonra başvuru yapanlara “tarhiyat kesinleşti, yasadan faydalanamazsınız’’ diyerek, kesinleşmiş ve hiçbir surette bu kanun hükümlerinden faydalanamayacakları bir sonucu mükelleflerin önlerine koymaktadırlar.
Dava açmak yerine; devleti ile barışmayı tercih eden, Maliye Bakanlığı’nın Genel Tebliğ ve İç Genelgesi’ne inanan mükellef, acı bir şekilde vergi dairesi gerçeği ile tanışmaktadır.
Ne kanunda, ne de genel tebliğde 30 günlük dava açma süresinin aranacağı belirtilmemişken; üstelik Maliye Bakanlığı’nca 06.09.2016 tarih ve 2016 /1 sayılı 6736 sayılı Kanun İç Genelgesi’nin Ç-1 bölümünde, bu durumda olan mükelleflerin 31.10.2016 mesai saati sonuna kadar kanundan faydalanabilecekleri açık açık yazıyor iken; bu uygulama kargaşası nereden kaynaklanıyor?
Bu sorunun 2 cevabı olabilir;
1- Vergi dairesi memurları mevzuatı okumuyor.
2- Okuyor, ancak ikna olmuyor, uygulamıyor.
İkinci şıkkın geçerli olması halinde; durumun vahameti kat kat artacağı için, ben birinci şıkkın, yani mevzuatı okumamanın, bu sonuçları doğurduğunu düşünüyorum.
Bu kadar kapsamlı bir kanun uygulamaya başlamadan önce, uygulayıcıların hizmet içi eğitime alınması halinde; bu sorunlar yaşanmayacak, uygulama birliği sağlanacaktı.
Olan yine her zaman olduğu gibi mükellefe oluyor. Vergi ödemek isterken bile, azap çekiyor.
Hani ceberut devlet anlayışı yoktu?