Tekerrür kavram olarak bir şeyin tekrarlanması, bir daha vuku bulması anlamına gelmektedir. Türk Ceza Kanunu bakımından ise; suç işlemiş bir kimse hakkında yapılan kovuşturma neticesinde, bir cezaya hükmolunması ve bu hükmün kesinleşmesinden sonra, aynı kişinin yeniden önceki suçuna benzer veya farklı yeni bir suç işlemesi halidir.
Türk Ceza Kanunu’nda olduğu gibi; Türk vergi sisteminde de tekerrürün varlığı halinde cezalar ağırlaştırılarak uygulanmaktadır.

Tekerrürde değişen bir şey yok


Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenmiş olan “tekerrür” hükümleri, vergi dairelerinin belki de en çok hata yaptıkları uygulama alanıdır.
Vergi daireleri tarafından uygulanan tekerrür hükümleri; birçok vergi mahkemesi ve Danıştay kararlarına konu olmuş ve son olarak Anayasa Mahkemesi tarafından 02/12/2010 tarih ve 27773 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2010/73 sayılı karar verilmiştir.
Tüm bu yargı kararları doğrultusunda, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından 15.08.2011’de Vergi Usul Kanunu 49 no’lu sirkülerini bütün teşkilatlarına göndermiştir. Fakat ilgili sirkülere rağmen; vergi daireleri tarafından aynı hatalı uygulamalara devam edilmektedir.
Gelir İdaresi Başkanı imzası ile gönderilen sirkülere uymayan vergi daireleri hakkında, vergi mükelleflerinin yapabileceği sadece dava açmaktır.
Vergi mükelleflerinin ve vergi mahkemelerinin gereksiz yere meşgul edilmelerinin önlenmesi ve dava ekonomisinin sağlanması amacıyla; bu idari sorun bir an önce çözüme kavuşturulmalıdır.

Uygulama Şartları


Vergi Usul Kanunu, yargı kararları ve Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 49 no’lu Vergi Usul Kanunu sirkülerinde yapılan açıklamalar dikkate alındığında; tekerrür uygulaması yapabilmek için; aşağıdaki şartların tamamının birlikte gerçekleşmiş olması gerekmektedir.
- İlk ceza kesinleşmiş olmalıdır.
- Yeni ve ayrı bir fiille, cezayı gerektiren yeni (tekrar) bir suç işlenmelidir.
- Her iki (önceki ve sonraki) ceza da vergi ziyaına neden olmak veya usulsüzlükten dolayı kesilmiş olmalıdır. Özel usulsüzlük cezası tekerrür kapsamına girmemektedir.
- Tekerrür artırımı (cezası) uygulanan fiil, sonraki fiil olmalıdır. (Önceki tarihli fiile, sonraki tarihli fiilden daha sonra ceza kesilirse, tekerrür artırımı uygulanamayacaktır.)
- Tekerrürden söz edilebilmesi için ceza değil, fiil esas alınmalıdır.
- İlk fiil ile ikinci fiil aynı vergi mükellefi veya sorumlusu tarafından işlenmelidir.
- Cezayı gerektiren ilk fiil ile ikinci fiil aynı türden (nevi’den) olmalıdır.
- İkinci ceza belirtilen sürede (Vergi ziyaında 5 yıl, usulsüzlükte ise 2 yıl içinde ) kesilmelidir.
Bütün bu hususlar mevcut ise; vergi ziyaında yüzde 50 , usulsüzlük cezasında yüzde 25 oranında cezalar artırılmalıdır.

Eğitim şart


Vergi inceleme elemanları tarafından düzenlenen “Vergi İnceleme Raporları” Vergi dairelerine gönderilmektedir.
Mükelleflere vergi/ceza ihbarnamesi düzenlemek ise; vergi dairelerinin görev ve sorumluluğundadır.
Vergi daireleri vergi/ceza ihbarnamelerini düzenlerken; mükellef tarh dosyasını incelemek, daha önce yapılan ceza uygulamalarını dikkate almak ve tekerrür hükümlerini uygulamaları gerekiyor ise, vergi/ceza ihbarnamesini bu duruma uygun düzenlemek durumundadır.
Hal böyle iken; mükellefin dosyasında örneğin; damga vergisi ile ilgili kesinleşmiş bir vergi ziyaı varsa, bu tarihten sonra düzenlenen Kurumlar Vergisi, Katma Değer Vergisi, Stopaj ile ilgili, bütün vergi türlerinde yüzde 50 artırımlı tekerrür uygulaması yapılmaktadır. Bununla birlikte; ilk kesilen ceza ile ilgili olarak mükellef tarafından vergi mahkemesinde dava açılmış olması, hatta cezanın kesinleşmemiş olması bile, vergi dairelerinin işlem yapmasını engellememektedir.
Bu hatalı uygulamaların tümü, vergi yargısına taşındığı takdirde, davaların tamamı mükellefler lehine sonuçlanmaktadır.
İdareler; kendini hukukun üstünde değil, hukuka bağlı teşkilatlar olarak görmelidir. Aksi bir anlayış ; demokratik toplum anlayışından uzaklaşıp , ceberut devlet anlayışına yaklaştırır. Bu durum ise kabul edilebilir bir anlayış değildir.
Maliye idaresi, personeline vereceği hizmet içi eğitimlerle bu sorunları kaynağında çözebilir. Mükellef ve devlet arasında gereksiz hukuki ihtilaflar yaratılmamalıdır. Kaynakların kıt olduğu ülkemizde gereksiz zaman ve emek kaybının kimseye faydası yoktur.
Kendi yayımladığı “sirküleri” teşkilatına uygulatamayan bir “Kurum” algısı yaratmak, kimsenin hakkı ve haddi olmamalıdır.