1

İstanbul’da olimpiyatları yapmaya adaydık, şimdi bir Türk televizyonunda yayınını bile son dakikaya bıraktık! Nedendir bilinmez, altın madalya almadan milli sporcularımızın yüzünü bile zor görüyoruz...

10

Üç yıl önce mevsimlerden yine yazdı. 29 yaşındaydı Murat Karabaş. Ve o yaşta kaldı...
Bin 500, 5 bin ve 10 bin metre koşularında Türkiye şampiyonlukları vardı Murat’ın. Yeni nişanlanmıştı, yakında evlenecekti. Şampiyon olmak ya da milli formayı taşımak geçindirmiyordu Murat’ı… Bodrum’daki bir şantiyede çalışıyordu. Bir inşaat çukurunda, göçük altında kaldı.

Çağla Büyükakçay, teniste büyük başarı kazandı. Çağla Büyükakçay, teniste büyük başarı kazandı.


Nişanlısıyla aynı kot gömlekten giymiş, renkli gözleriyle kameraya gülümseyen fotoğraflarını görüp, haberi duyunca çıldıran akrabalarını izlerken çok ağladığımı hatırlıyorum.
O zamanlar bir hafta sonu ekinin başındaydım. Ekibe, “Murat gibi milli sporcu olup ağır işlerde çalışmak zorunda olan başkaları da var mıdır? Birini bulabilir miyiz konuşmak için?” derken aklımın ucundan geçmezdi onlarca kişi bulacağımız!
Atletizm, halter, boks ve güreş… Öyle hikayeler vardı ki, Mehmet Özdoğan’ın yaptığı, iki gazete sayfasına sığdıramadığımız röportajları okurken yine ağladım.

Rio 2016 Yaz Olimpiyatlarına katılacak milli kürekçilerimiz Cem Yılmaz ve Hüseyin Kandemir. Rio 2016 Yaz Olimpiyatlarına katılacak milli kürekçilerimiz Cem Yılmaz ve Hüseyin Kandemir.


 

Sanayide işçi, sahada şampiyon

Uluslararası başarı olmadan devletten ya da kulüplerden hiçbir maddi destek alamayan, neredeyse karın tokluğuna çalışan milli sporcular… Sabahları sanayide işçi, akşam sahada şampiyon olanlar.
Birinin şu sözlerini unutamıyorum: “Cebimizde et alacak para olsa doping kullanır mıyız? Ben yine iyi durumdayım. Evden spor salonuna 20 kilometre yürüyerek gelen milli sporcular var. Aramızda birleşip o gün parası olmayana yarım ekmek döner ısmarlıyoruz. Devlet bütün milli sporcularına bırakın 860 liralık bursu, 500 lira verse doping moping kalmaz.”
Dedim ya; üç yıl önce mevsimlerden yazdı…

Okçu Mete Gazoz, olimpiyat takımındaki en genç sporcu, 17 yaşında. Okçu Mete Gazoz, olimpiyat takımındaki en genç sporcu, 17 yaşında.


Bakanlık iyi başladı

Yarışlara katılan gençler altın madalya almasalar da çok değerliler ve bunu onlara göstermek gerekiyor. Ki bunun yollarından biri de sporcuları madalya alınca haber yağmuruna tutmak yerine, onları önceden de görmek.
Sokakta onları tanımak; futbolcular misali hikayelerini bilmek.
O anlamda bu yıl Gençlik ve Spor Bakanlığı, bence büyük düşünerek başladı. Bakanlık, dün başlayan, 28 branşta, 105 Türk sporcunun katıldığı Rio Olimpiyatları öncesinde benim çok beğendiğim bir atılım yaptı.
Çeşitli branşlarda Olimpiyatlar’a katılacak kişilerle ünlü isimler buluşturuldu ve sosyal medya fenomenleriyle sporcular bir araya getirildi ki, onlar kitlelere oyuncuları anlatsın.
“#tekbayraktekyürek, #teamTürkiye, #teamTR, #olimpiyatruhu, #rio2016” gibi etiketler oluşturuldu; çok izleyicisi olan insanlardan, eğer isterlerse bu etiketlerle paylaşım yapmaları rica edildi.

İrem Karamete, Türk eskrim tarihinde olimpiyat kotası alan ilk sporcu. İrem Karamete, Türk eskrim tarihinde olimpiyat kotası alan ilk sporcu.


Muhteşem gençler var

Bakanlığın medya atağına rağmen, Rio Olimpiyatları’nın yayın haklarını elinde bulunduran Saran Grup ile TRT Spor son dakikada anlaştı.
CHP İzmir Milletvekili Atilla Sertel’in soru önergesinin yalancısıyım, bir çizgi filme ('Maysa ve Bulut') bölüm başına 450 bin TL ödeyen TRT’den bahsediyoruz.
Oysa sevmek, desteklemek, izlemek, özenmek için bilmek, tanımak, yakınlaşmak gerekiyor.

Viktoria Zeynep Güneş, yüzmede Türkiye’yi temsil eden isimlerden. Viktoria Zeynep Güneş, yüzmede Türkiye’yi temsil eden isimlerden.


Muhteşem gençler var ve gerçekten onları bilen birinin sunumlarıyla, hikayeleriyle izlemek istiyorum.
İşte bu noktada spor yazar ve yorumcusu Banu Yelkovan’a katılmamam mümkün değil: “Olimpiyatları düzenleyebiliyoruz ama yayınlayamıyoruz!.. Olimpiyat durumumuz yabancı dil klişesine benziyor: Anlıyoruz ama konuşamıyoruz.”
Yine de son dakikada bile olsa yayın kararına çok sevindim; onları altın alsınlar, almasınlar tanımak istiyorum.

Kısa kısa yemeli, içmeli haberler

5

- Kantin yeni yerinde, yeniden: Türkiye’de, özellikle de büyük şehirlerde popüler olan bir restoranı aynı kalitede ve aynı yerde tutmanın zorluğundan daha önce bahsetmiştim. Kimi zaman yüksek kira, kimi zaman kentsel dönüşüm müdavim olmamızı engelleyen ögelerden. Türkiye’nin en iyi şeflerinden Şemsa Denizsel’in Kantin’i de bir kentsel rant hikayesi nedeniyle 16 yıllık mekanından olmuştu. Denizsel, yine İstanbul Nişantaşı’nda bir yer buldu. Yeni mekan, Milli Reasürans Çarşısı’nın içinde, yeni yerinde perşembe günü açıldı… Üstelik lokanta artık hem öğlen hem de akşam servis verecek.

11

- Maya kapandı: Karaköy’ün hiç de popüler olmadığı bir dönemde bölgede açılan ve kısa sürede şefi Didem Şenol ile uluslararası basında da boy göstermesiyle bir hayli popüler olan Lokanta Maya, geçtiğimiz hafta bugün, minik bir partiyle kapandı.

8

- Nükhet Duru ile caz sürmeli: Son dönemin en iyi, ses getiren ve ‘yer bulunamayacak kadar beğenilen’ birlikteliklerinden biri, MüzedeChanga’daki Nükhet Duru caz konserleri. Mekanın ortak sahipleri Tarık Bayazıt ile Savaş Ertunç’un titizlik ve dostlukla Duru’yla birlikte oluşturdukları repertuvar çok tuttu. Son konser ise bu salı. Umarım başarısı değerlendirilip uzatılır.

2

- “Sakatatın yeniden yükselişi…” Ben bu başlık altında bir yazı yazmış, sakatatın Türkiye’de de fine dining restoranların yıldızı olduğunu vurgulamıştım. ‘Sakatat’ adlı kitabı (Hayy Kitap) üçüncü baskısını yapan Pelin Dumanlı, Oxford Üniversitesi’nce 1981’den beri düzenlenen ve dünyanın 27 ülkesinden 400 ilgilinin izleyici olarak katıldığı Oxford Food Symposium’a 10 konuşmacıdan biri olarak davet edildi. Dumanlı, Türkiye’deki sakatat kültürünü ve yeniden yükselişini anlattı.