Sana bir sinek masalı anlatayım mı?
-Anlat.
‘Anlat’ demekle olmaz; sana bir sinek masalı anlatayım mı?
-Anlatma.
‘Anlatma’ demekle olmaz; sana bir sinek masalı anlatayım mı?
-Of yeter!
‘Of yeter’ demekle olmaz; sana bir sinek masalı anlatayım mı?



Bu soru-cevap benden iki yaş büyük olanların popüler bir çocuk oyunu muydu, yoksa ‘Zuhal Hanım’ın oğlu’ çocukluğunda ruh hastası mıydı bilmiyorum ama 7, 8 yaşındaydık ve annemlerin muhtemelen “Çocuklar da içeride ne güzel oynuyor” dediği bir zamanda benim yaklaşık üç saatim bu delirtici diyalogla geçmişti.
Çocuğun ismini bile hatırlamam ama annem Zuhal diyecek olsun, “Ay aman, bir oğlu vardı...” diye başlar, işkence günlerimi anarım.
O soru bitmiyordu!
“Susmakla, kaçmakla, oturmakla, kalkmakla, su içmekle vb. olmaz; sana bir sinek masalı anlatayım mı?” diyordu yahu çocuk!
O sinek masalı içimde bir travmadır! Bugünlere yine iyi geldim.

SON DAKİKASI BİTMEYEN ÜLKE!

Oysa bugün Türkiye’de göz önünde yaşananlar başta olmak üzere, herkes böyle bir döngünün içinde.
Tıpkı bir internet sitesi gibi tüm ülkenin ‘şok’u, ‘flaş’ı, ‘son dakika’sı, ‘böylesini görmediniz’i, ‘gözlerinize inanamayacaksınız’ı, ‘korkutan dakikalar’ı bitmiyor!
Geçtiğimiz günlerde, Orhan Pamuk’un yeni çıkan ‘Kırmızı Saçlı Kadın’ kitabı vesilesiyle Çınar Oskay’a verdiği röportajı okurken gördüm ki onun peşinde de sinek masalları var!
“Belki de dünyada en çok siyasi röportaj veren, en talihsiz yazarım. Türk olduğum için bana sürekli siyaset soruyorlar.”
Eminim ki en şanssız yazar o değil! Ama şu mevzunda haksız mı?
“Bazen romana kaptırırsın, birileri işten atılır, hapse girer, sen hiçbir şey yapmıyorsundur (...) Sürekli e-mail geliyor, telefonla arıyorlar; imza at diyorlar, yardım istiyorlar...”
Ben Pamuk fanatiklerinden değilim ama yazmanın nasıl bir konsantrasyon işi olduğunu bilirim.

BIRAK İŞİNİ YAPSIN!

Adam yeni bir dünya yaratıyor, o dünyayı kafasında yaşatıp yazıyor ve onu bölen, sürekli içine çekmeye çalışan, hiç bitmeyen büyüklü küçüklü girdapları var.
Üstelik bu herkes için geçerli ki, “Sinek masalı anlatayım mı?” diyene “Anlat” demesi de yetmiyor, bu sefer “Niye öyle anlatmadın?”lar, “Niye öyle?”, “Niye böyle?” artçıları başlıyor.
Şarkıcı Teoman, “Türkiye yorgunuyum” diyor, Ceza “Söyleyeceklerimiz kısıtlanıyor. Türkiye, acıklı ve dayatma kötü pop parçaları var ya, tıpkı onun gibi...” diye isyan ediyor (‘Sus pus’ ne güzel bir albümdür bu arada)!
Yazarın, komedyenin, şarkıcının, ressamın, işadamının, kısacası herkesin başında birileri var ve herkes onlara “Tepki göster” diye tutturuyor.
Tepki gösteriyorsun, millet beğenmiyor; kendini anlatmaya çalışıyorsun, ona başka bir şey söyleniyoer. Üretenin enerjisi çekiliyor, tepki gösterilen şey unutuluyor.
Böyle ne isimleri harcadık; ülkede ününü b.klamadığımız, sevmeye, güvenmeye devam edeceğimiz ünlü bırakmadık!
Ama artık sonu mutlu bitmeyen ya da hiç başlamayan sinek masallardan da bıktık!


Eylemci mi bilmem de kız Bayülgen’e iyi orta yaptı!


Programı ‘DaDa’da (komik oluyormuş böyle yazınca; dadadadaaannnn) birden sahneye fırlayıp kazağını çıkaran protestocu (!) kızı ‘etkisiz hale getiren’ Okay Bayülgen her şekilde kazandı.

Protesto gerçek ise çok iyi, çok başarılı bir televizyoncu, arabulucu, konuşmacı, yatıştırıcı, barış taraftarı, intihar önleyici, sigara bıraktırıcı, bomba imhacısı, bir abi, bir baba, bir dost ve kriz yönetim insanı.
Öyle etkileyici ki, ‘Kim 500 Milyon İster?’e katılsam telefonla joker hakkımda onu ararım, ‘mavi kabloyu mu keseyim, kırmızıyı mı?’ ikileminde kalsam yine ona danışırım!
Öyle bir yüksek performans yani.
Ha o protesto girişimi kurgu ise Okan Bayülgen yine iyi, çok başarılı bir tiyatrocu; bir replik bile atlanmadı.

GÖĞSÜNDE YUMUŞATTI VE...

Ama o kız var ya o kız! Hayatımda hiç çıplak ya da yarı çıplak protesto yapmadım, zorluklarını eleştirmek biraz ayıp ama, o neydi öyle!
Soyunmaya gerek yok; camdan bağırsam daha fazla insana ulaşırım!
Ya madem bir fırsat yakalamışsın, o kadar da soyunmuşsun, sakin sakin söyle derdini. Olmadı, ertesi gün sosyal medyadan sen ya da arkadaşların neye isyan ettiğini anlatsınlar; o da yok.
Ben hayatımda böyle anlamsız bir ‘eylemimsi’ görmedim!
Her şey o kadar absürt göründü ki, Bayülgen de ekstra teatral durdu.
Ama kız iyi orta yaptı, Okan Bayülgen de göğsünde yumuşattı ve vurdu; galiba gol oldu. Yey!!!


Restoran rezervasyonunda sınıf atlar mıyız?


Restoranlarda bir türlü düzgün işleyemeyen rezervasyon sistemiyle ilgili olarak yurtdışında yaygın olan uygulamanın benzeri bir süredir Türkiye’de faaliyette: ‘Rezervin’.

Uygulama, rezervasyon deneyimini daha kaliteli ve restoranlar açısından da daha kontrol edilebilir hale getiriyor. Üyelikle çalışan sisteme giriş yapıp, hangi gün, hangi saatte, nerede yemek yemek istediğinizi işaretliyorsunuz ve sistem size bilgilendirme mesajları gönderiyor. Çalıştıkları restoranlarda masa hakları olduğu için, “Yer bulunamıyor” denilen yerler için bu hizmet çok avantajlı. Bu normal de, bence güzel olan indirimler. Mesela şu sıralar Karaköy’deki pek çok restoranda Rezervin aracılığıyla rezervasyon yaptırırsanız hesaptan yüzde 20 indirim yapılıyor. Faydalı bir bilgi olabilir.