Jean-Charles-Debroize

Yıkanmak istemeyen çocuklar olalım…

“Benim derslerimde not almayın; anlattıklarım bir sigara paketine ya da kibrit kutusuna sığar” derdi.
Derslerinde Adorno’dan girer Türkan Şoray’dan çıkar, arada patlıcan musakka tarifi verir, bilinç akışıyla, karışık konuşur ama her daim ‘bir şey’ söylerdi. Nasıl yaparsa yapar, insanın içine tohumlar ekerdi.

Brandon-Kidwell

Değil not almak, keşke her dediğini kaydetseymişim.
Çünkü Ünsal Oskay’ı çok özledim.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin o ünlü 401 numaralı salonuna girdiğimde 16 yaşındaydım ve karşımızda, “Biz size kirli bir denizde yüzmeyi öğretiyoruz” diyen bir adam vardı. Sık sık, “Hava güzel… Çıkın, sevgilinizle gezin, aşk yaşayın” da derdi. Bugünden bakınca bu cümle, normal ya da ‘havalı hoca’ olmak için sarf edilmiş bir söz gibi. Ama Oskay o cümleyi, o güneşli bahar gününde, ağaçların altına sanki kendi sevgilisiyle uzanmak istiyor gibi söylediği için fazlasıyla gerçekti.
Keyfi asla erteleme!

Silvana-Avila

Roma dönemi arenalarını anlatırdı. O arenaların insanları rahatlatmak için yapıldığını. Binlerce seyirci, ortada dövüşen, ölen birileri ve bütün bunların toplulukta yarattığı “İyi ki orada değilim” hissi, şükretme, sığınma ve gerisi…
Her şeyi bir bulut halinde verip sonradan yavaş yavaş üzerimize yağdırdığı için ne yapmıştı da birkaç arkadaş olarak içimize işlemişti bilmiyorum.
Üniversite yıllarında takıntılıydık; sosyal sisteme indirgenmiş insanlar olmayacaktık.
İlerde ne olursa olsun çiçeğin kokusunu, yemeği tadını unutmayacak, istediğimiz şeyi yapacak, sadece ‘yeteri kadar çalışacak’, keyfi ertelemeyecektik.
Büyük kurumlarda mı çalışıyoruz... Olabilir, yine de o kurumun bir parçası olmayacak; yeri geldi mi kafa tutacak, çekip gidebilecek dirayette olacak, kafayı sağlam kazığa bağlayacaktık.
“Ahmak mutluluğuyla yaşamayın; bilgilenmekten kaynaklanan mutsuzluk mutluluğun ta kendisidir” de derdi…
Ama en çok, “Kendi hayatınızın öznesi olun” cümlesini hatırlayarak seviyor ve özlüyorum onu. Bu cümle sıkıştığım her anda yardımıma koşuyor çünkü; deneyin, etkisini göreceksiniz.

ulay-ile-marina

Veda etmeyi bilmek

Çok gerçek, derin ve etkileyici bir sanatçı Marina Abramovic. Yine bir performans sanatçısı olan Ulay ile 1975 yılında tanışıyorlar. Aralarındaki büyük aşk! Beraber, aşkları kadar ses getiren işler de yapıyorlar. Çin Seddi’nde yapmak istedikleri performans gerçekleşeceği sırada Abramovic, Ulay’ın kendisini aldattığını ve birlikte olduğu kadının hamile olduğunu öğreniyor. Çin Seddi’nin farklı uçlarından yürüyüp buluşuyor ve ayrılıyorlar. Yıl 1988; bu son sarılışları ve son birlikte işleri oluyor. Aralarına bu set kadar duvarlar giriyor.
Yıl 2010. Marina Abramovic, New York’ta, MoMa’da bir performans sergiliyor. O oturuyor, siz de karşısına geçip 60 saniye boyunca tek kelime etmeden onunla iletişim kurmaya çalışıyor ya da sadece bakıyorsunuz.

Leonard-Cohen-et-Marianne-Ihlen_(c)-John-Max

Yıllar sonra da olsa…
Ve Ulay geliyor! 22 yıl sonra. Abramovic’ın gözlerinden okuyorsunuz: Şaşkın, iyi, gözleriyle gülüyor, binbir duygu yaşıyor, seviyor, gözlerinden yaşlar akıyor. Ulay’ın gözlerinden okuyorsunuz: gözleriyle gülüyor, binbir duygu yaşıyor, seviyor, gözlerinden yaşlar akıyor ve adam gibi veda ediyor. Ellerini uzatıyor Marina, el ele tutuşup gerçekten ‘helalleşiyorlar’.
Leonard Cohen, Marianne Ihlen ile 1960’lı yıllarda Yunanistan’ın Hydra adasında tanıştı. Büyük aşkı ona ‘So Long Marianne’ ya da ‘Bird On A Wire’ gibi şarkılar yazdırdı. Ayrıldıktan sonra da birbirlerine duydukları sevgi bitmedi.
Ve Marianne 27 Temmuz’da Cohen’den bir mektup aldı: “Artık yaşlıyız, vücudumuz dökülüyor. Ve çok yakında seninle olacağımı görebiliyorum. Sana hayranlığımı biliyorsun. Sana şimdi iyi bir yolculuk diliyorum, çok yakında, yolun sonunda görüşürüz.”
Marianne mektubu okuduktan iki gün sonra, 29 Temmuz’da, 81 yaşında öldü.
Bu insanlar düzgün veda etmeyi biliyordu.

birinci-tercih-tasarim-takarim

Çocuktan al tasarım fikrini!

‘Kırmızı bir ipe minik bir uç takanın kendini tasarımcı saydığı’ şu günlerde bence muhteşem bir tasarım fikri. Yasemin Erdin Tavukçu ile Özgür Karavit, çocukların çizimlerini, ‘Tasarım Takarım’ adlı markalarının altında birer takıya dönüştürüyorlar. Çocuklara yaratıcı resim, desen ve heykel dersleri de veren bu iki ismin tatlı hikayelerini ve bu muhteşem fikri Huffington Post okurken gördüm. Çocuklarınızın çizimlerinin kolye, küpe, yüzük ya da broşlara dönüşmesini görmek harika.