[caption id="attachment_1368138" align="alignnone" width="880"]2004 yılındaki Michelle ve Barack Obama. 2004 yılındaki Michelle ve Barack Obama.[/caption]

Daha Oval Ofis’ten taşınmasına aylar olmasına rağmen Barack Obama’nın hayatı bu hafta ABD’de vizyona giren bir filmde sinemaya uyarlandı. “Southside With You” sonradan Amerikan başkanı olacak Barack Obama’nın Chicago’da bir hukuk firmasında staj yaptığı yıllarda onun üssü olarak çalışan Michelle Robinson’la ilk buluşması hakkında.
Ne Robinson’ın ne Obama’nın o yıllarda Beyaz Saray akıllarının ucundan geçmiyor, ama filmler tarihi yeniden yazma fırsatı verdiği için hemen her sahnesinde nasıl sonuçlanacağını bildiğimiz hikayenin ipuçları bırakılıyor.
Sonradan Obama çifti olacak ikilinin ilk buluşmasını Barack Obama “The Audacity of Hope” kitabının bir bölümünde yazmıştı. İkisi de ırk ayrımcılığının belediyeciliğe sirayet ettiği ve şehrin otobanlarla beyaz ve siyah diye bölündüğü Chicago’nun güney, yani siyah, kısmında tanışıyorlar. Michelle, Güney Chicago’da büyümüş, ardından lise öğretmenlerinin “Sakın şansını bile deneme, seni kabul etmezler” uyarısına aldırmayıp önce Princeton’a, ardından da Harvard’a gidiyor. Barack, bölünmüş ailesiyle Hawaii ve Endonezya’da büyüyor.
Bugün Chicago’da ikilinin ilk kez öpüştükleri köşede o anı ölümsüzleştiren bir plaka var.
Barack önce Michelle’i Baskin-Robbins’e götürüyor, ardından öpüştüklerinde ağzına çikolata tadı geldiğini yazıyor.
İkili 1989’de Chicago’nun güneyinde dolaşırken politik iklim de, sosyal hayat da bugün olduğundan çok farklı. Ama bir yanıyla da hep aynı. Spike Lee’nin polis şiddeti tarafından yerle bir olan bir Brooklyn pizzacısını anlattığı “Do The Right Thing” filmini izliyorlar birlikte. Üzerinden 25 yılı aşkın zaman geçmesine rağmen filmin temaları hâlâ geçerli.
Öte yandan, 1989’da otobanla bölünen siyah-beyaz sınırını bir çiftin geçip de Beyaz Saray’a yaklaşabileceği pek kişinin aklından geçmiyor. Bugün hala pek çoklarına Obama’nın başkanlığındaki son sekiz sene bir masal gibi geliyor; sanki bir gün aniden uyanıp rüya olduğunu fark edeceğiz.
Amerikan toplumu Jackie Kennedy’den beri hiçbir first lady’i Michelle Obama’ya kadar ikon statüsüne getirmedi. Hillary Clinton’ın first lady’lik serüveninin üzerine kocasının seks skandalı gölgesi düştü. Amerikan seçmenin bugün bile ona güvenmemesi ve samimiyetsiz bulması da o yıllara dayanıyor.

[caption id="attachment_1368141" align="alignnone" width="880"]Obama çiftinin samimiyeti Amerikan toplumunda karşılığını buluyor. Obama çiftinin samimiyeti Amerikan toplumunda karşılığını buluyor.[/caption]

Birkaç ay sonra Washington’ın lüks bir mahallesinde sivil hayatına başlayacak olan Michelle Obama’dan geriye ise samimiyet, enerji, neşe kalacak.
Michelle Obama’nın milyonlarca kişi tarafından izlenen bir videosu var; talk-show’cu James Corden’la arabada şarkı söylüyor. İlk şarkı Stevie Wonder’dan “Signed, Sealed and Delivered” ve sözlerini ezbere biliyor, asla taklit edilemeyecek bir samimiyetle eşlik ediyor. Bilmediği Stevie Wonder şarkısı yokmuş zaten. Beyonce’nin “Single Ladies”ini bile dansına kadar biliyor.
Sağlıklı yaşam ve gençlerde sebze yemeği yaygınlaştırmak için başlattığı kampanyanın tanıtımı için çıktığı bir başka programda Susam Sokağı’ndan “Minik Kuş”la dans ediyor.
İmajım zedelenir mi, insanlar ciddiye almaz mı, ama ben koskoca ABD başkanıyla evliyim gibi kompleksler (zaten hiç yok) tamamen ortadan kalkıyor bu anlarda. Snapchat kullanıyor mesela, “Ellen”da dans ediyor. First lady olmasına rağmen gerçek, dokunulabilir, ulaşılabilir bir figür olarak kendini kabul ettirdi. Bunun sırrı Obamaların kendilerine ait bir dünyalarının da olması; hayatlarını bir tek Beyaz Saray belirlemiyor.
Doğruya doğru, Türkiye’de Semra Özal’dan beri özgün bir first lady’miz olmadı. Özal’la Obama’nın karakterleri de, donanımları da birbirinden farklı ama ikisinin de ortak özelliği farklı açılardan da olsa renkli olmaları.
Türkiye için bugün bile ne kadar ileride bir figür Semra Özal aslında? Gay şarkıcılarla takılan, viskisini deviren, gece hayatını seven, elinde purosuyla poz veren... Basının Mesut Yılmaz’ın kontrolünde olduğu yıllarda Berna Yılmaz’dan bir Jackie Kennedy yaratmaya çalışmıştı Hürriyet gazetesi, ama o ortaokul öğretmeni edası bir türlü kabul görmedi. Sonuçta Berna Yılmaz alt tarafı bir eşti; kendisini öne çıkarak herhangi bir özelliği yoktu.
Amerika kendi tarihi figürlerinin mitolojisini yaratmayı seviyor, “Southside With You” filmi de bu yönde bir başka ürün. Ama bu mitoloji alışkanlığının altında malzemenin de bir şekilde dolu olması şart. İçi boş olunca tutmuyor. Toplumun bu figürlerden büyülenmesi de bir-iki senede bitmiyor; Jackie Kennedy hala dergilere kapak oluyorsa cazibesini yitirmediğinden. Görevdeki bir Başkan’ın aşk hayatı beyaz perdeye uyarlanacaksa bunu Obamalar kadar hak eden bir başka çift de olamazdı.

[caption id="attachment_1368140" align="alignnone" width="880"]Frank Ocean günümüzün en iyi şarkı yazalarından biri. Frank Ocean günümüzün en iyi şarkı yazalarından biri.[/caption]

Kayıtsız kalmayın

Herkes bu albümü bekliyordu


Dört sene önce “Channel Orange” albümünü yayınlamadan önce R&B müziğinde bu denli büyük bir sarsıntı yaratacağı kestirilemezdi Frank Ocean’ın. Ama tek bir albümle hem kendisini günümüzün en iyi şarkı yazarlarından biri olarak kanıtladı, hem de bundan sonra ne yapacak beklentisinde çıtayı iyice yukarılara çekti.
Geçen yıl bir ara Frank Ocean’ın hâlâ yaşayıp yaşamadığına dair İnternet teorileri ortaya atılmıştı. Çünkü beklenen ikinci albüm bir türlü gelmedi. Hemen her hafta albüm ha çıktı ha çıkacak diye beklenti içine girenler hayal kırıklığına uğradı. O da sessizliğe gömüldü.
Ta ki geçen hafta aniden “Blonde” Apple Music’de belirene kadar. Üstelik Ocean bir değil, iki albümle çıktı bu sefer. Önce “görsel albüm” olarak adlandırılan “Endless” belirdi, fonda şarkıların olduğu 46 dakikalık bir video. İki gün sonra da bildiğimiz geleneksel albüm geldi...
Frank Ocean’ın iç dünyası çok daha sakin, daha duygusal şarkılar üretiyor. Sesi çok daha derin, sözleri her zamanki gibi şeffaf ve melodiler yalın. Albümün David Bowie’den Elliott Smith’e uzanan ilham kaynaklarının yanısıra Andre 3000 hip-hop efsanesi, Kanye West ve Beyonce gibi günümüz starlarıyla işbirliği var.
İlk dinleyişte zorlayan, ama sonra içine çeken bir albüm “Blonde.” Dinlemeye başlayıp da bırakanı, tekrar tekrar dinlemeyeni daha görmedim.
Yılın albümü desem?

[caption id="attachment_1368139" align="alignnone" width="880"]Ev taşımak giderek zorla- şıyor, kolaylaşacağına. Ev taşımak giderek zorla-
şıyor, kolaylaşacağına.[/caption]

Ev taşımak

Amacım bir bavula sığmak


Bu haftam taşınmakla geçti. Yıllar içinde farklı evlerde yaşayarak uzmanlaştığımı, giderek işlerin daha kolaylaştığını düşünüyorsunuz ama her seferinde ev taşımak sanki daha da zorlaşıyor gibi geliyor. Bir evde 14 seneye yakın oturdum, yıllar içinde o kadar çok şey atmama rağmen hâlâ içi geçmişin kalıntılarıyla dolu, kurtulması neredeyse imkansız eşyalarla doluydu.
Sahip olduğumuz şeylerin bizi ele geçirmesi işte...
Son yıllarda giderek hayatımı küçültmeye çalışıyorum. Kendi kendime çeşitli yöntemler deniyorum. Mesela eve yeni askı almıyorum, yeni giyecek alıyorsam mevcut askılardakinden bir parçayı kurban edip yerine koyuyorum.
Çok fazla kıyafet bağışlamaya başladım.
İnternet’te eşya satmak çok kolay; okumadığım, okumayacağım kitapları da ya bir kere okuyup bir daha yüzüne bakmayacaklarımı ucuz da olsa satıyorum.
Ama yine de bitmiyor, yüzlerce kitaptan kurtulamıyorum. Kitaplık eksileceğine sürekli çoğalıyor, sürekli üzerine ekleniyor.
Kıyafetlerde karmaşadan kurtulmak için renk sınırlamasını deniyorum; gri ve siyah ağırlıklı, arada sırada haki. Ama yine de az değil.
Her ev taşıdığımda alışverişe tövbe ediyorum, eşyalarımı azaltmak için çabalıyorum. Hatta Steve Jobs gibi mükemmel koltuğu bulmadığım için evi boş bırakmayı bile seçiyorum.
Asıl amacım tek bir bavula sığmak. O zaman gerçek özgürlük gelecekmiş gibi geliyor. Belki o gün geldiğinde de kabin bagajına sığmayı amaçlarım... Kim bilir...
Ama eşyalardan kurtulmanın hafifletici bir yönü olduğunu keşfettim, bunu kesin olarak söyleyebilirim.

İletişim: Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @orayegin.