Batılılar FETÖ’yü son Bond filmindeki SPECTRE gibi kurgu bir örgüt zannediyor. Batılılar FETÖ’yü son Bond filmindeki SPECTRE gibi kurgu bir örgüt zannediyor.


1. Konu karmaşık geliyor: Beş senedir ABD’de dışişleri yetkililerine, gazetecilik örgütlerine, akademisyenlere, gazete ve dergi editörlerine, sivil toplum kuruluşlarına Gülen tehlikesini anlatmaya çalışıyorum. Konunun tarafıyım sonuçta, bu örgüt tarafından sistemli bir şekilde hedef alınmış, operasyon yapmaya çalıştıkları bir gazeteciyim. Devletin içine nasıl sızdıklarını, ne kadar tehlikeli bir örgüt olduklarını kimi örnekler vererek önlerine seriyorum. Günlerdir telefonlarım çalıyor ve darbe girişiminden sonra Washington’daki kaynaklarımla aynı konuları konuşuyoruz ama bir süre sonra kendimi ifade etmekte zorlanır halde buluyorum. Amerikalılar bir türlü anlamıyor.
Henüz Gülen’in devlette nasıl örgütlendiği ortaya çıkmamışken Türkiye’yi yabancılara “Bakın iki güç var, biri hükümet, biri de gizli örgüt” diye konuşmaya başlayıp bazen 45 dakikalık monologların tuzağına düştüğüm oldu. Karşı tarafa çok karmaşık geliyor, fazla detay vermeye çalıştıkça da konunun inandırıcılığı kayboluyor.
Gülenciler ise çok basit bir mesaj veriyor ve insanları kandırıyor: “Biz mağduruz.” Mağduriyetlerinin yalan olduğunu anlatmak içinse hiçbirimiz o sade dili henüz bulamadık, çünkü Gülen terörü basit bir konu değil.
2. Ankara yeni bir inisiyatif başlatıyor: Ankara mesajın Türkiye’nin Batı’sına geçmediğinin farkında, bir dizi tedbir almaya hazırlanıyor. Dünyaya Gülen terörünü anlatacaklar. Geçen hafta bir Dışişleri yetkilisine hükümetin stratejisini sordum. Hükümete ve Saray’a yakın kaynaklarım da yeni bir hareket planı olduğunu doğruladı. Zamanında AKP’ye işbirliği yapan birtakım liberaller ne yazık ki Batı basınına haber geçen muhabirlerin de rehberlerinde ilk kayıtlı isimler. Bakın New York Times’a falan, hep aynı isimlerden görüş alınıyor. Bunlar daha önce AKP’yi övüyordu yurtdışında, şimdi de Cemaat’in mağduriyet yalanını pazarlıyorlar. Hükümet, Türkiye’de laik kesimi küstürdüğünün farkında. Duyduğum kadarıyla Batı’ya tehlikeyi anlatmak için ulusalcıların da aralarında olduğu geniş çaplı bir inisiyatif için düğmeye basılmış bile. Bu bir işbirliği değil tam olarak ama hükümet Gülen terörünün gerçek mağdurlarının, yıllardır bu tehlikeye dikkat çekenlerin ‘ulusalcı hezeyanlar’ yaşayan Eski Türkiye diye küçümsenmeyeceğini fark etti.
3. Örgütün eşi benzeri yok: Batı’da karmaşık bir olayı basitçe anlatmak için örnekleme sıkça başvurulan bir yöntem. Mesela Bedri Baykam’ı tanıtacaksınız, Türkiye’nin Julian Schabel’i diye basitçe takdim edebilirsiniz. Cemaat’i anlatmaya kalktığınızda ise ne tarihten ne ABD’den ne de başka bir ülkeden örnek bulamıyorsunuz. Gerçekten bu tehlikeli yapılanmanın eşi benzeri yok. Opus Dei’e benzetmek Amerikalılara fazla inandırıcı gelmiyor; zaten Opus Dei’in ya da Illuminati’nin “Da Vinci Şifresi” sayesinde bir masal olduğunu düşünüyor insanlar. Mormon’lar benzetmesi de tam oturmuyor çünkü Mormon Kilisesi yasal, siyasette varlığı da açık ve şeffaf. Devleti ele geçirme gibi bir gizli planı yok. Washington’da bir Dışişleri yetkilisi gözaltı haberleri üzerine “Nasıl olur bu, hem yaver, hem yaverin yardımcısı, hem onun yardımcısı da mı Gülenciymiş” diye şaşkınlığını belirtti. Evlerinin önüne boş içki şişesi koyan Fethullahçı askerler, bikinili FETÖ’cü eşleri, “Yıllarca gözlerimle namaz kıldım” diyen komutanlar... Bunların olduğunu, yaşandığını biliyoruz ama Batılı anlamıyor. Türkiye’den yurtdışına yansıyan Gülen örgütü son Bond filmindeki gizli örgüt Spectre’ı andırıyor, haliyla bir Batılı da buna ‘kurgu’ diyebiliyor.
“Nasıl yani o kadar yer varken Poconos’ta oturan bir imam mı Türkiye’yi ele geçirecek” sözünü o kadar çok duydum ki. Gülen’in başını çektiği terör örgünün hedefinde bir gazeteci, bu terörü bizzat yaşamış olmama rağmen...
4. Fotoğraf sorunlu: Uluslararası hukukta işkence olan bir ülkeye suçlu iadesi imkansıza yakındır; 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yansıyan fotoğraflar Türkiye’nin çıkarları için hiç iyi değil. İdamı tekrar getireceğiz vaatleri, askere yapılan işkencenin Uluslararası Af Örgütü tarafından gündeme getirilmesi sadece ABD’yi kendini düşünce adamı diye kandırıp Pennsylvania’ya yerleşen imamın işine geliyor. Kısacası, tehlikeyi biz biliyoruz ama bir türlü anlatamıyoruz.

 

ABD yönetimi New York Times’tan Gülen makalesini basmamalarını istedi. ABD yönetimi New York
Times’tan Gülen makalesini basmamalarını istedi.


Beyaz Saray’dan Gülen ricası

New York Times ne yaptı?


Amerikan basını, Türkiye’dekinin aksine kendi iradesiyle hareket eder ve bunun yasal güvenceleri de anayasanın bir numaralı ek maddesinde sağlanmıştır. Ancak bu büyük ayrıcalık yer yer Amerikan siyasetinin medyaya müdahale etmesini, ya da ricada bulunmasını engellemez... Oğul Bush bütün ülkenin telefonlarını kolaylıkla dinleyebilecek ulusal güvenlik yasasını New York Times’ın haber yapmaması için bizzat yöneticileriyle buluşmuş, gazete bu haberi bir sene ertelemişti.
Tabii bu ricalar Times’ın prestijine de ister istemez zarar veriyor. Hükümetten emir alan, istediğini yapan bir gazete gibi görünmek istemez herhalde dünyanın en önemli yayın organı.
Oysa geçtiğimiz günlerde New York Times’a bir rica daha geldi Beyaz Saray’dan. Konu Türkiye’yi ve darbeyi ilgilendiriyordu.
Fethullah Gülen imzasıyla kendisini akladığı bir yorum yazısı yayımlandı geçenlerde New York Times’ta. Cemaat’in propaganda makineleri hemen devreye girip örgüt liderini aklamak için kaleme sarıldılar.
Ancak bu durumun Beyaz Saray’ı epey rahatsız ettiği kulağıma geldi. Hatta mümkünse bu yazının basılmamasını istemişler New York Times’tan.
Kabaca “Türkiye zaten darbeyi bizden biliyor, bir de bu yazı çıkmasın” anlamına gelecek sıkıntılarını iletmişler gazete yönetimine. Times da bunun üzerine yazıyı birkaç gün bekletmiş, önce Gülen aleyhindeki makaleleri yayınlayıp, en son bu yazıyı kullanmaya karar vermişler.
Kısacası ara yol bulunmuş.

Yaz dizisi “The Night Of” cinayetle suçlanan Müslüman bir gencin davasını takip ediyor. Yaz dizisi “The Night Of” cinayetle suçlanan Müslüman bir gencin davasını takip ediyor.


Mini dizi devri

Bu yaz mutlaka izleyin


Bu sene televizyonda mini dizilerin yılı. Türkiye’de dizi oyuncuları uzun bölümlerden şikayet ediyor ya, ABD’de ne yazarlar ne de oyuncular her bölüm 45 dakika bile olsa bir sezonda 22-23 bölümlük dizilere bağlanmak istemiyorlar. Hele diziler tutunca dört-beş-altı sene başka hiçbir projede yer alamıyorlar. Bazen kendilerini ekranda öldürterek kurtuluyorlar.
Aslında İngiltere’de mini diziler hep televizyonun efendisiydi. “Downton Abbey” bile önce mini dizi olarak tasarlanmıştı. İngilizler beş-altı bölümlük, hatta bazen üç bölümlük sezonlarla çok daha ekonomik ve derli toplu hikayeler anlatmayı gelenek haline getirdi.
Bu sene ABD televizyonlarında en çok ses getiren yapım da bir mini dizi: O.J. Simpson cinayetini yıllar sonra ele alan ve medyanın didik didik ettiği malzemeden yine de iyi bir şeyler çıkaran “The People v. O. J. Simpson: American Crime Story.” Emmy’leri de silip süpürecek gibi.
Yaz aylarıyla beraber bir başka mini dizi de ‘Mutlaka izlenmeli’ listesine eklendi.
Hatta Ekranella’nın dediği gibi bu yaz bir tek dizi izleyecekseniz mutlaka bunu izleyin: “The Night Of.” Birkaç sene önce İngiltere’de yayınlanan (bölümler YouTube’da var) “Criminal Justice” dizisinin Amerikan uyarlaması. Ama sadece başlangıç benziyor, bir cinayet gecesini anlatan dizi bambaşka yerlere savruluyor. Cinayet geri planda kalıp Amerikan hapishane sistemine, hukuka ve mahkemelerine, polis karakollarına epey içeriden bir bakış açısı sağlıyor.
Bunda dizinin yazarı usta romancı Richard Price’ın etkisi büyük. Price’ın radyoda bir söyleşisini dinledim, en iyi polisleri yazabildiğini söylüyor. Detaycılığı ve ustalığı bu dizide de kendini gösteriyor zaten.
Price’ın bazı bölümlerini yazdığı “The Wire”dan beri hiçbir dizi ele aldığı konuyu enine boyuna deşip en ufak ayrıntıyı bile atlamayacak kadar düşünülerek yazılmamıştı. “The Night Of” en çok da bu açıdan öne çıkıyor. Karakol sahneleri, polislerin konuşmaları, hapishanede yaşam muazzam bir roman hissi veriyor.
Ne yapıp edip izleyin.

İletişim: Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @orayegin.