Erdoğan’ın hayatının fırsatı


15 Temmuz 2016 her boyutuyla korkunç bir geceydi.
Sadece darbe girişiminin kendisi değil, yarattığı etki ve sonrasında sokaklarda, medyada yaşananlar da çok ama çok ürkütücü…
Ama ben tuhaf bir biçimde 15 Temmuz gecesinin bu ülkenin giderek hızla içine devrildiği karanlıktan çıkması için tarihinin fırsatı olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’nin de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da “yeniden başlamak” için aradığı “dip” budur.
Zira hepimiz uzunca bir süredir “bir mucizeyi” bekliyorduk. Memleketi bu artık içimizi acıtan, uykularımızı kaçıran, evlatlarımızı öldüren çaresizlikten çıkartacak bir “mucizeyi”.
Kim yaptı, niye yaptı, kim neyin hesabında sorularını bir kenara bırakarak, gerçek demokrasiyi iliklerimize kadar savunmak için bundan daha derin bir “dip” olabilir mi ?
Meclisin bombalandığı, askerin askere ateş açtığı, tankların sivil halkın üzerine yürüdüğü, tv kanallarının basıldığı bir gece…
Benzer şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da aradığı fırsat 15 Temmuz 2016 gecesidir.
Bugüne kadar savunduğu ve icraata döktüğü sayısız yanlıştan “dönmek” için bundan iyi bir an olamaz. Kamuoyu kendisinin “hızlı dönüşlerine, sık sık fikir değiştirmesine” alışık, buna da alışır.
Yeter ki bu kez bu dönüş sadece kendisini ve gücünü korumak için değil, kendisine oy veren ve vermeyen tüm kesimlerin ve memleketin topyekun geleceğini ve kaderini korumak adına olsun.
Erdoğan’ın önüne benzer bir fırsat Gezi Olayları döneminde gelmişti.
O günlerde Başbakan sıfatıyla sokaklarda toplumu karşı karşıya getirmek için değil, tam tersine yeniden barıştırmak için talimat verseydi, tek bir gün o gençlerin yanına gitmeyi göze alsaydı hiç şüphesiz ki Türkiye bugün bambaşka bir ülkeydi.
Demek ki Gezi yeterince “dip” değildi, o günden bugüne sayısız evladımızı kaybettik…
Ama 15 Temmuz her boyutuyla “dip”tir artık.
Herkes Erdoğan’ın “politik deha”sından, “siyasi zeka”sından söz ediyor.
“Gerçek deha” ve “ahlaklı bir zeka”, uçurumun eşiğine gelmiş bir ülkeyi tüm kişisel hesaplardan bağımsız kararlar vererek o en karanlık noktadan çekip alabilmektir.
Herşeye, herkese ve hatta kendinize rağmen bunu yapabilmektir.
Dilerim Cumhurbaşkanı Erdoğan önüne gelen bu tarihi fırsatı 80 milyonun kaderini değiştirecek biçimde kullanır.
Ötesi “politik deha” değil, ancak “kurnazlık” olabilir.

15 Temmuz Gecesi…


*Tek bir kişinin bile “darbeyi alkışlamaması”,
*Toplumun genelinin sağduyu ile olanları anlamaya çalışması,
*Nasıl olduysa sosyal medyanın kapanmaması,
*Sokaklarda yaşanan vahşete karşı bir iç savaş ortamının provoke edilmemesi umut vericiydi.
Ama aynı gece ve sonrasında,
*Hızla idamdan ve bireysel silahlanmadan söz edilmesi,
*”Okumuşların” bir kez daha hedefte olması,
*Gezi’yi destekleyenlere hakaret olarak kullanılan “çapulcu” kelimesinin yeniden tedavüle sokulması,
*Ve en çok da bugüne kadar hep gücün yanında “pozisyon aldığını” bildiğimiz bazı gazetecilerin aniden birer kahramana dönüşmesi en hafif ifadesiyle “mideme kramplar girmesine” yol açıyor.

Kimse darbe istemiyor


İstemiyor, evet.
Bana sorarsanız memlekette şeriat ya da İslam devleti isteyenlerin sayısı “darbeseverler”den fazladır.
Ama her iki tarafın temsilcileri de bu ülkenin temel isteklerini temsil etmiyor.

Bu ülkede yıllardır bu hükümetin feci uygulamalarına “ne yapıyorsunuz dostlar, etmeyin, yoksa toparlayamayız memleketi” diyenlere en popüler hakaretti :“darbeci” seni !
“Endişeli Modern” diye alaya alınanların, tüm endişeleri hem de en vahim versiyonları ile gerçek oldu, geçmiş olsun hepimize…

Şimdi de tutturmuşlar “yine darbe” olacak.
Olmayacak kardeşim, Genelkurmay Başkanı zaten çıktı açıkladı.

O “darbe istiyorlarrrr” diye sabahtan akşama topa tuttuklarınız aslında ne istiyor onu da ben yazayım :
– Demoratik bir hukuk devletinde yaşamak istiyorlar.
– Siyasetin tüm krizlerinin Meclis çatısı altında “konuşarak, müzakere edilerek” çözülebildiği bir ülke istiyorlar.
– Majestelerinin “yazın” dediği metinleri değil, gerçek haberleri okumak istiyorlar.
– Söyledikleri her sözden, paylaştıkları her karikatürden soruşturmaya uğramak istemiyorlar.
– Sabahtan akşama bombaların patladığı bir ülkede değil, sınırları içinde iç huzuru sağlamış bir kardeşlik ikliminde yaşamak istiyorlar.
– Kadınların, çocukların sürekli tacize tecavüze uğradığı bir coğrafya değil, medeniyetin “kızlı erkekli” özgürce var olduğu bir ülke hayal ediyorlar.
– Refahın adil dağıtıldığı, kimsenin doğayı katlederek, yolsuzluk yaparak, birilerinin adamı olarak para, güç ve itibar sahibi olmadığı bir memleket özlüyorlar.
– Bir de umut istiyorlar… çocuklarını mutlu bir ülkede yetiştirmek için.
Bütün bunların “darbeyle” mümkün olmadığını bilecek kadar da sağduyulular. Bu ülkede hâlâ sokaklarda insanlar birbirini vurmuyorsa o sağduyu sayesindedir !

Şimdi bırakın bu “darbeciiii” bağırışlarını da, şu sorunun yanıtını arayalım “Bu yukarıda yazdıklarımızda mutabık mıyız ? Mutabıksak bütün bunlar nasıl mümkün olacak ?”

“KİMSE DARBE İSTEMİYOR” BAŞLIKLI BU YAZI 3 NİSAN 2016 TARİHİNDE YAZILDI, MERAK EDEN SÖZCÜ’NÜN ARŞİVİNDEN BULABİLİR.
AYNEN YAYINLIYORUM, ÇÜNKÜ KORKARIM Kİ AYNI SORULAR HALA GEÇERLİ.