Malum, “Başkanlık”a çok yaklaştığımız günler.
MHP-AKP Anayasa üzerinde anlaştı.
Bir son dakika krizi yaşanmazsa, Nisan’da Türkiye “Partili Cumhurbaşkanı” referandumunda oy kullanacak.
Erdoğan’ın 2014 Ağustos’unda söylediği “Türkiye'nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun Anayasal olarak kesinleştirilmesidir” cümlesindeki yeni sisteme geçiştir bu.
Peki bu ülkenin gerçek bir Cumhurbaşkanı’na ihtiyacı yok mu ?
Şu anda Türkiye’de en az üç parçalı bir “dünya görüşü ve yaşam tarzı” anlayışı var.
Laik ve modern bir yaşamı benimsemiş kentliler, liberal bir ekonomi ama İslami bir dünya görüşünü savunan muhafazakarlar ve şu anda siyasi temsilcileri hapiste olan Kürtler.
Üstelik bizzat Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in kelimeleriyle “Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana tarihinin en zor günlerinden geçen” bir ülke…
MHP, AKP’lileşti.
HDP, Genel Başkanı ve vekilleri hapiste olan bir parti.
CHP ise OHAL koşullarında KHK’larla oyun dışı bırakılmış bir muhalefete dönüştü.
Hal böyleyken, Türkiye’nin “sadece kendi programını tüm topluma empoze edecek partili bir Başkan”a mı ihtiyacı var ?
Yoksa, tam tersine “partiler üstü bilge bir kişi” gibi hareket edecek bir Cumhurbaşkanı’na mı ?

Gavur

Bu kelimeyi ne zaman duysam tüylerim diken diken olur !
En son Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’tan duydum : “Türkiye Müslümanlığı' dediğimiz, bugünlere kadar gelmiş olan bu büyük medeniyetin en temel özelliklerinden birisi gavura 'gavur' diyerek gavurun karşısına dikilebilmektir. Bizim için bağımsızlık gavura 'gavur' diyerek karşısına dikilebilmektir.”
Öyle midir gerçekten ?
“Türkiye Müslümanlığı” en azından benim çocukluğumdan hatırladığım, her inanca duyulan saygı, aynı sofrada oruç tutanla tutmayanın iftar etmesi, günlük yaşamın dine göre değil, dinin çağın koşullarına göre şekillenmesiydi.
“Bizim dinimiz kolaylık dini”ydi.
Şimdi demek ki “gavura gavur dediğimiz” günlere geldik…
Çok çirkin bir kelime “gavur”. Aslında Farsça’daki “gebr” kökünden gelmiş Osmanlıcaya, “ateşe tapan, dinsiz” manasında. Ama zamanla “sana benzemeyene yönelik bir hakaret”e dönüşmüş…
1839 yılında Tanzimat Fermanı’yla yasaklanmış “gavur”. Osmanlı içindeki hiçbir etnik unsurun “ötekileştirilmemesi” için alınmış bir karar.
Görünen o ki bugünün iktidarı 1839’un de gerisine gitmek istiyor, gavur tekrar gündeme geldiğine göre…
Mustafa Kemal’la ayrı düştükleri bir konu da bu; Atatürk hiçbir konuşması ya da söylevinde “gavur” kelimesini kullanmamış, Müslüman olmayan vatandaşlara hep “gayrimüslim” demiş…
Bugünse Atatürk’ün heykellerinin üzerine “gavur” yazılıyor, “put” yazılıyor.
Nerden nereye…