Yazgan, ‘şenliksizlik’ halini ‘yaşam enerjisini kaybetmek’ olarak tanımladı ve ekledi: “Bu yastan farklı bir durum. Toplum, ‘Buradan nasıl çıkılacak?’ sorusuna yanıt veremiyor. Yarını yokmuş gibi yaşıyor. İnsanlarımız trafikte bile barışsız. Bizde geçinme kültürünün geliştirilmesi gerekiyor.”

Hem bireysel hem toplumsal olarak bir psikiyatristin kapısını çalmak gerek diye hissediyorum, uzunca bir zamandır. Bunca yoğunluğun arasında Türkiye’nin en değerli psikiyatristlerinden biri, Prof. Yankı Yazgan’la ofisinin bahçesinde buluştum. Birbirimizle sohbet edebilmeyi, birlikte düşünebilmeyi ne kadar da çok özlediğimizi gördüm yine… Yankı Yazgan, 1980’lerde yazdığı “Yaşantıların Psikolojisi ve Biyolojisi” kitabını güncelleyerek Remzi Kitapevi’nden tekrar çıkardı. Psikiyatri “anlamak” üzerine… Anlaşılan “barış” ve “bir arada yaşamak” da öyle… Bu vesileyle, iyi bayramlar.

[caption id="attachment_1304814" align="alignnone" width="880"]MAĞDURİYET ÜZERİNE KURULU BİR TOPLUM YAPIMIZ VAR Prof. Yankı Yazgan, Özlem Gürses’in sorularını yanıtladı. Yazgan, travmaların ailenin ve toplumun iyileştirici etkisiyle atlatılabileceğini belirtti, “Mağduriyetler üzerine kurulu bir toplumumuz olduğunu hatırlayalım. Oysa bir organ kaybettiğimizde bile bunun telafisi olabilir. Bunu da asla unutmayalım” ifadesini kullandı. MAĞDURİYET ÜZERİNE KURULU BİR TOPLUM YAPIMIZ VAR
Prof. Yankı Yazgan, Özlem Gürses’in sorularını yanıtladı. Yazgan, travmaların ailenin ve toplumun iyileştirici etkisiyle atlatılabileceğini belirtti, “Mağduriyetler üzerine kurulu bir toplumumuz olduğunu hatırlayalım. Oysa bir organ kaybettiğimizde bile bunun telafisi olabilir. Bunu da asla unutmayalım” ifadesini kullandı.[/caption]

İNSAN HATA KALDIRABİLİR...


- Son kitabınız biyolojimiz ile psikolojimiz arasındaki ilişkiler üzerine. “Yaşantıların Psikolojisi ve Biyolojisi”.
Çünkü ne ruhsuz bir beyin var, ne de bedensiz bir ruh... Beyin ölümü gerçekleştiğinde ruhsal fonksiyonlar da duruyor. Benzer biçimde yaşamdayken de, deneyimlerimiz beynimizi etkiliyor.
- Peki mesela, öyle bir çocukluk yaşadığımız için mi beynimizde, ruhumuzda o izler kalıyor, yoksa biz öyle doğduğumuz için mi bunları yaşıyoruz?
Çocukluk yaşantıları insan beyninde değişikliklere yol açıyor. Özellikle 0-8 yaş. O nedenle anne babalık yaklaşımları, eğitsel yaklaşımlar, toplumun ortamı, savaşsız şiddetsiz bir ortamda büyüme… Bunlar çocukların en yoğun ihtiyaç duyduğu şeyler.
- Peki yetişkin bireylere dönüştüğümüzde çocukluk döneminden kalan kötü izleri temizleme olanağımız yok mu?
İnsan hata kaldıran bir canlı. Ama bazı hatalar var, geri dönüşü olmayan zararlar verebiliyor. Örneğin çocukken istismara uğramış kadınların beyin dokularında anomaliler oluşabiliyor.

AİLE DE ÖĞRETMEN DE ÇOK ÖNEMLİ

- Ailenin iyileştirici etkisi var mı?
Sadece aile de değil. Bazen insanın berbat bir ailesi olabilir, ama onu telafi edecek ortamlar vardır. Okullar, okulların yöneticileri önemli. Mağduriyet üzerine kurulu bir toplumumuz olduğunu da hatırlayalım; “Anne babamız bizi yetiştiremedi, biz bu hallere düştük” demek çaresizleştirici bir yaklaşım. Oysa bir organ kaybettiğimizde bile bunun telafisi olabilir.
- Biz toplumsal olarak neşemizi mi kaybettik… Nedir bu halimizin adı?
Şenliksizlik diye bir kavram var; yaşam enerjisinin yokluğu aslında. Şenliksizlik yastan farklı bir şey, üzüntü, sıkıntı, gerginlik gibi birçok duygunun bir arada olduğu, “yolunu izini kaybetmişlik” hali... ‘Buradan nasıl çıkılacak?’ sorusuna yanıt verememek. Bu tür bir belirsizlik olduğunda insanlar dürtüleri ile hareket etmeye başlıyorlar. “Yarın”ı yokmuş gibi. Eee ne oluyor o zaman? Kutlayacak bir şeyiniz yok… Çünkü kutlama, geleceğe doğru giden süreçte tamamladıkları işleri olan insanların yaşadığı bir durum. Yaşımızı bitirdiğimizi, bir çalışmayı tamamladığımızı bir emeği kutluyoruz. Bugün o yok. Şenliksizlik böyle bir şey.

BİRBİRİMİZE İHTİYACIMIZ VAR

- Herkes “barışmaktan” söz ediyor. Biz toplumsal olarak küs müyüz?
İnsanların ve toplumların birbirine ihtiyacı var, bir şekilde hayatlarımız bağlı. Bu gerçeği gören toplumlar, aileler, daha iyi geçinmenin yolunu buluyorlar. Bizim ise bir geçinme sorunumuz var. Geçimsizlik, biliyorsunuz, beceriksizlikle birleştiğinde aile facialarına yol açar. Fakat tersi de mümkün, geçimsizliklerin, diğerini anlamaya çalışarak pekala mutlu beraberliklere dönüşebildiğini biliyoruz. Türkiye’de barış, yeni bir mutlu beraberlik kurulması gibi tanımlanırsa, şu anda birbiriyle barışması gereken birçok kesim var. Trafikte bile insanlar “barışsız” durumda. Bizde geçinme kültürünün, geçimli olma kültürünün geliştirilmesi gerekiyor.

Çocukların yüzde 30’u cinsel istismara ve tacize uğruyor!


- En yakınları tarafından istismara uğrayan bir çocuk, bunun istismar olduğunu anlayabilir mi?
Çocuklar güvenliklerini tehdit eden durumları çok iyi algılarlar. Burada çocuk bir ahlaki değerlendirme yapmaz, bunu anlamakta zorlanır ama güvenliğini sarsan bir durum olduğunu hisseder. Bu durumlarda bir çocuk kendisini suçlu hisseder. “Acaba ben mi bir şey yaptım, bana ait bir kusur mu var?” diye düşünmek bu çocukların acısını katlar.
- İstismarla ilgili erkekler ve kızlar için bir istatistik var mı?
Yaklaşık üçte biri erkekler sanırım. Erkeklerde yüzde 10, kızlarda yüzde 20 oranında yaşanıyor.

TEPKİLER CAYDIRICI DEĞİL

- Türkiye’de çocukların yüzde 30’u tacize mi uğruyor?
Kabaca öyle, evet. Dünyada da taciz nadir bir olay değil. Sadece ülkemize özgü bir anormallik olarak tanımlamak yanlış olur, burada önemli olan bu olaylara verdiğiniz tepkidir. Bizde, asıl olarak toplumsal yapıların, demokratik tepkilerin zayıflığı bu tür davranışlar için yeterince caydırıcı değil.
- Herkes bir seri katil çocuğu konuştu haftalarca…
Kötü olması beklenmeyen birisi üstelik de iyi eğitimli ve düzgün tipli... Kötü olaylar, başkalarının yaptığı kötülükler ilgimizi çekiyor. Bir; bize bir ders olması bakımından önemli. Bir de kötü haberler kendi durumumuzla ilgili memnuniyetimizi artırıyor.
- Bir insan empati hissetmeden yaşayabilir mi?
Yüzde 1 civarında, özellikle bu psikopati denen durumlarda olabilir. Sokaklarımıza çıkın, kuyrukları, kulakları kesilmiş, tecavüze uğramış, işkenceler görmüş köpekler, kediler var. Bu hiç iyi bir gösterge değil. Çocukken hayvanlara bunları yapan kişiler psikopatiye daha yatkın, bunu kesin olarak biliyoruz.

[caption id="attachment_1304815" align="alignnone" width="880"]MUTLULUK YAŞANMAZ HATIRLANIR Odasına “Mutluluk yaşanmaz, hatırlanır” diye yazan Yazgan, “Dünyada hep emek verenler kazanır” diye konuştu. MUTLULUK YAŞANMAZ HATIRLANIR
Odasına “Mutluluk yaşanmaz, hatırlanır” diye yazan Yazgan, “Dünyada hep emek verenler kazanır” diye konuştu.[/caption]

Acılarımızı unutmazsak hayat dayanılmaz olurdu


- İyimser olmak öğrenilebilir mi?
Bir bakış açısı iyimserlik, bütün bakış açıları gibi öğrenebilirsiniz. Ama bunun için çalışmanız lazım. Dünyada emek verenler kazanırlar. Bazılarımız az çalışarak öğreniriz iyimserliği, bazılarımızın ek ders alması gerek.
- Ofisteki panonuzda bir yazı okudum: “mutluluk yaşanmaz, hatırlanır…”
2002 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan Daniel Kahneman bir psikologdur. Onun çalışmaları da göstermiştir ki, travmalar dışında, insan geçmişini olduğundan, o sırada yaşandığından daha iyi hatırlar. O yüzden zaten geçmişin birçok acısını derdini unutabiliyoruz. Yoksa hayat dayanılmaz olurdu.