Sabahları bir türlü uyanamıyorum. Uyansam da ayılamıyorum.
Hep yorgunum.
Önceleri “Yaşlanıyor muyum acaba?” dedim. O kaçınılmaz bir gerçek tabii de, bir senede ne değişmiş ya da değişmemiş olabilir?
Saatler değişmedi tabii ya!
Nedense bir türlü kış saati uygulamasına geçilemedi.
Sabah 7.00 de köpeğimi ay ışığı altında gezdiriyorum, çok romantik oluyor.
Gün, sabah 8.10 civarı ağarmakta. Çocuklarımız okula gece gidip birinci ders sonunda gündüze ulaşıyorlar.
İnsanlar gece karanlığında sokaklara dökülüp işe gidiyorlar.
Namaz kılanların çoğu sabah ezanı okunduğunda evden çıkmış oluyor.
Peki neden bu işkence? Elektrik tasarrufu mu? Sabahları cayır cayır elektrik yakıyoruz valla. Ayrıca insan bedeninin elektrik kadar değeri yok mu?
Ülkece jet lag yaşıyoruz!

* * *

‘Jet lag’ biyolojik saatle yani vücudumuzun saatiyle yerel saattin eş zamanlama bozukluğu.
Kısa zamanda uzun mesafeler kat eden insanlarda biyolojik ritmin bozulmasından dolayı ortaya çıkıyor.
Sonuçları; genellikle uyku ve yeme düzeninin bozulması, baş ağrısı, zihinsel performans düşüklüğü ve yorgunluk hissi. Bazı vakalarda depresyona kadar gidebiliyor.

* * *

Ülkemizde de nedeni muamma olan ama bir inattır süren bu saat değişikliğine belli ki vücudumuz karşı çıkıyor.
Yıllarca kendini güneşin doğuşuna batışına göre ayarlamış vücutlarımız yeni sisteme uyamıyor.
Ayrıca Avrupa ülkeleriyle iş yapanlar da aradaki saat farkının artması yüzünden büyük zorluklar yaşıyorlar.
Sosyal medyada başlatılan kampanyalarda yaz saati uygulamasının geri alınmasını isteyen 50 bin kişi imza atmış.
Şikâyetlerin artması üzerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yaz saati uygulamasını yeniden değerlendirmeye aldığını belirtti. Sonra da devam kararı aldı.
Dostlar alışverişte görsün! Yani “İlgileniyoruz” dediler ama yine de geri adım atmadılar.
İnat etmeden gerçekten ilgilenin de, bu çileye bir son verin Allah rızası için..

Erteleme hastalığı!


Siz de benim gibi yapılacak işleri devamlı erteleyip son ana bırakanlardan mısınız?
Seyahate çıkılacak bavul son anda yapılır. Pasaport bile son anda kontrol edilir. Sınav var... Son gün çalışılır. Faturalar son gün yatırılır. Yapılması gerekenler devamlı çeşitli bahanelerle ertelenir.
Bu yazı için bile sabahtan beri evde dolanıp duruyorum. Devamlı bir şeyler atıştırıyorum. Maillerime bakıyorum. Arada iki üç fal açtım... Yazacağım, yazacağım da bir türlü oturup başlayamıyorum, devamlı erteliyorum.
Çoğumuz buna vurdumduymazlık ya da tembellik diyebilir.
Oysa bu da bir hastalıkmış.
Adı da ‘erteleme hastalığı’ (Procrastination).
Öğrenince bir rahatladım. Hiç değilse tembel değilmişim.
Bundan sonra vaktinde yetiştiremediğim bir şey olunca “Kusura bakmayın ben procrastinatorum” diyeceğim.
İngilizcesini söylemek hep daha havalı oluyor.
Bu tam bir hastalık olmasa da mükemmeliyetçilik, motivasyon eksikliği, kişiye uygun olmayan proje, ödev, iş seçimi ya da başarısızlık korkusundan dolayı ortaya çıkan psikolojik bir semptommuş.
Allah’tan çözüm için öneriler de var.
Sihirli kelime; başlamak.
Herhangi bir işe başladığımızda, beynimiz onun tamamlanmasını istiyormuş. Tamamlayamayınca da huzursuzluk oluşuyormuş.
Bu nedenle yapacağınız işin sadece ilk adımını atmanız işi tamamlamanızda büyük etki sağlayacaktır.
Mesela benim gibi. Yazacağınız yazının sadece başlığını bile atmanız gerisinin gelmesini sağlıyor.